Ahmet Güneştekin Söyleşi Haberi

Ahmet Güneştekin Söyleşi Haberi

ŞİDDET DOLU MİRASIN GEÇMİŞİNİ,  TAŞIMAK ZOR..

Bu ay ki buluşmamız, hem farkındalık yaratan eserleri, hem de ses getiren sergileriyle gündeme  gelen başarılı Sanatçı Ahmet GÜNEŞTEKİN  ile oldu.

 

Masalların, mitlerin, geleneklerin  sanat ile nasıl harmanlandığını, Yüzleşme ve Kutsal Ağaçlardan, Hafıza Odasına, Kum çiçeğinden, Gâvur Mahallesine uzanan serüvende sanata, topluma, eleştirel dil kullanımına, estetik değerlere ve bunların nasıl bir potada birleştirdiğine dair sohbet ettik. 

 

Sevgili Güneştekin; hem bir ressam, hem de aynı kültürün kodlarını taşıyan bir birey olarak sormak istediğim bir çok konu var elbette.

 

Eserlerinizde görsel estetiği ve kültürel değerleri bir arada görme imkanını ve şansını yakalıyoruz. Sizin hakkınızda sanatsal, politik, kültürel ve mitolojik konularda bir çok soruya cevap bulmak mümkün.

 

Fakat ben, okurlarımıza ve sanatseverlere sizinle ilgili farklı bir perspektif açmak istiyorum.  

 

 

Siz son dönmelerde Diyarbakır’da açılan sergiden sonra, İzmir’de açtığınız Gâvur Mahallesi adlı sergiyle sanatseverlerle buluştunuz. Kronikleşen sosyal tarihi konuların kılcal damarlarını özellikle konu almanızın nedenini ve bu konular üzerinden size yönelen olumlu ya da olumsuz eleştirilerin eserleriniz üzerinde etkisini merak ediyorum.

 

Tarih yazımı, çok kültürlülük ve toplumsal hafıza gibi temaların sanat alanında işlenmesi ilgimi çekiyor. Eserlerimi bellek ve geçmiş kavramları etrafında geliştiriyorum. Sergiler benim için bir bellek çalışması, bir tür alternatif tarih yazım alanları. Kendini başlangıç noktası olarak belirleyen tüm geçmiş tarih yazımı örneklerinin yetersiz ve de dışlayıcı olduğunu biliyorum. Kapsayıcı bir bakış gerekiyor. Tarih yazımı tartışmalarında hâkim sınıfların, kazananların yazdığı tarihe karşı başka, muhalif bir tarih bilinci oluşturmak hafıza çalışmalarında önemli bir adım. Bu sanatsal üretimlerin yapmaya aday olduğu hafızayı hesaplaşma ile ilgilenen dallarıyla ilişkilendirmek. Geçmişle yüzleşmek, yalnızca onunla ilgili hesap vermek veya sorumluluk almak demek değil, geçmişteki şiddeti mümkün kılan koşulları da irdelemek anlamına gelir. Bu konuyu ele alırken geçmişle yüzleşme enerjisini soğurmayacak işler üretmeye çalışıyorum. Şiddet dolu mirasın geçmişini taşımak zor, işlemesi de oldukça güç, etkisinin tartışmaya neden olan boyutlarını da anlayabiliyorum. Okuduğum pek çok şey gibi sanatsal üretimlerimle ilgili söylenenlerin işlerim üzerinde mutlaka etkisi de olmalı. Olayları kendi kişisel kültür kodlarımıza göre algılar ve yansıtırız. Ben kendi değerlerim ve inançlarımla hareket ediyorum. Ürettiğim işlerle kimsenin yerine konuşmaya kalkmıyorum, pozitif bir alan açılabilecekse ona katkım olmasını istiyorum. 

 

 

Yaptığınız sanatsal çalışmaların dili ve konusu elbette derin ve kadim. Fakat, aynı zamanda sizin imzanız niteliğindeki eserlerinizde kullandığınız üslup ve tarz hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Hem geometriyi hem de derin perspektifi bir arada kullandığınızı, farklı materyaller ile çok güzel sonuçlar elde ettiğinizi görüyoruz. Güneştekin imzasını, kendi tarzını, üslubunu, eserlerini yaratma süreci hakkında bize neler söylemek ister?

 

Yıllar içinde, çoğunlukla deneme yanılma yoluyla, sadece kendimi geliştirmeye çalışarak bir dil oluşturdum. Oluşturduğum kelime dağarcığına ekliyorum veya eklemeye çalışıyorum. Yaratma sürecinin meditatif olduğunu düşünüyorum. Çalışma alanıma aynı anda çok fazla fikir getirmemeye çalışıyorum, belki tek bir renk veya bir şekil fikri en başta. İlk başladığımda resim pratiğim sadece tuval üzerine yağlı boya kullanmaya dayalıydı. Zaman içinde, materyal ve kompozisyon açısından önemli değişiklikler yaptım. İşimin yörüngesi doğal olarak gelişti. 

 

Kendimi her türlü olasılığa açarak sadece yüzeye boya uygulama sürecinin keyfini hala çıkarıyorum. Çeşitli araçlarının verdiği his, bunların farklı ortamlarla etkileşim biçimleri ve bu ortamların çeşitli yüzeyleri dönüştürebilmesiyle ilgileniyorum. Yapmayı seçtiğim şey az ya da çok işimin yakın ve daha eski geçmişine, diğer sanatlara, gördüğüm, düşündüğüm, hissettiğim ya da deneyimlediğim diğer şeylere ve bunların hepsine bağlı olabilir.

 

Çoğu zaman aklıma aniden gelen bir şeyi deniyorum. Bilinçaltımın işime rehberlik etmesine izin vermeye çalışıyorum çünkü bilinçaltında bilinçten çok daha fazlası var. Herhangi bir sanat eseri estetik bir ifadedir. Buradaki duygu sizin inançlarınızdan çok estetik becerinizden gelir. Bu beceriniz ruhunuzun somutlaştırmasına izin verir. Saha araştırmalarım sırasında gördüğüm pek çok kilisenin mozaik ve fresklerinin dönüşüm sırasında kapatılan yüzeylerinin zaman içinde ortaya çıkan patinası sözgelimi. Bu yüzeyleri incelemem, çalışmalarımda katmanlı kurmacanın başlangıcıydı. Kendimi ifade etme ortam ve araçlarım farklılaşabiliyor. Tuval yüzeyinden farklı yüzeyler kullanmaya başlamam, belirli bir anda düşüncelerimi nasıl formüle etmeyi seçtiğimle ilgili. Eserlerimi nesnelerle, ayrıca sesli ve hareketli görüntülerle de kurgulayabiliyorum. Düşüncelerimi uygun bir şekilde ifade etmeme izin veren her türlü araç ve malzemeyi kullanmanın bir yolunu bulmaya çalışırım. Her durumda, başvurmadan önce bazı temel sorular etrafında düşüncelerimi geliştiririm. Bu çeşitlilik sergilerimin seçkisini de etkiliyor.  DG Art Project’te 8 Aralık’ta açılan “Yedigören’in Alfabesi” sergim de işlerimi yaratma sürecim ve bu sürece zamanla eklediğim pratikler açısından oldukça temsili.

 

Batman Garzan işçi kampından; önce Türkiye’ye sonra da dünyaya bir pencere açtınız. İster akademik ister sanatsal olarak Ahmet Güneştekin kendi kronolojik yaşamındakikırılma anlarını, bizlere nasıl anlatmak ister ve evet ‘coğrafya kaderdir’ dediğiniz ve kaderinize razı gelip umutsuzluğa düştüğünüz anlar oldu mu ? 

 

Batman’da çocukluk evimin bahçesinde resim yaptığım günleri hatırlıyorum. Okulun koridorunda ilk resimlerimi sergileyişim, bisikletimin selesinde taşıdığım yağlı boya tablolar, masalcılar, çamurdan heykeller, etrafımdaki dünyanın renk yoğunluğu… Sanırım bu zamanlarım, çocukluğum daha sonraki çalışmalarımı belirledi. Çocukken renkler ve çizgilerle oynamayı buldum ve bu oyun beni sonsuza kadar ele geçirmiş gibi görünüyor. Batman’dan ayrılıp İstanbul’a yerleştikten sonra Beyoğlu’nda atölyemi açtım ve çalışmaya başladım. Düşüncelerin gelmesini beklemek en tehlikelisidir, onları siz üretmelisiniz. Belleğimin ve duygularımın ham maddelerini, kendim için ve başkaları için yararlı olacağını umduğum ifade nesneleri haline getirmek istedim. Başkalarının tepkisinin ne olması gerektiğini dikte etmek istemiyordum, her şeyi açık bırakarak, yalnızca renkler ve fırça darbeleriyle anıları ve anları çağrıştıran işler yaptım. Benim için en önemli eşikti, sanatsal dilim oluşmaya başlıyordu. Eserlerim galerilerde ve müze sergilenmeye başladıktan sonra da artık dünyanın geri kalanında sanat üretimlerimin görünür olmaya başladı. Kendime doğrusal bir ilerleme çizgisi yaratmış, yaşamımın amacını belirlemiş ve oraya ulaşmak için uğraş veren biri gibi algılamıyorum. Yaşamın böyle doğrusal bir akışı yok,  doğadaki her şey gibi oda döngüsel. Deneme ve yanılma üzerine kuruyorum çalışmalarımı. O yüzden umutlanmak ya da umutsuz olmak bana göre bir değişken değil. Kırılmayı yaratan sanat olmalı. Sanatçının bunu nasıl yaratacağı her zaman birincil sorusu olmalı. Özgül deneyimleriyle biriktirdiği kişisel kaynaklarını nasıl kullanacağını keşfetmeli. Sanat aslında tam da burada çalışmaya başlıyor. Şimdiki zaman içinde sarsıcı bir farkındalığa işaret ederek. Yaşamımı tek bir gücün değil, pek çok şeyle birlikte içsel karakterimin belirlediğini biliyorum. Öte yandan, içine doğduğum dünya da kim olduğumla bağlantılı. Geleneklerin sözlü anlatılarla sürdürüldüğü bir dünyada doğdum. En eski masalların ve mitosların dünyası. Yaşadığım ortamın bana verdiği her yüzeyle ve renkle oynayabildiğim bir oyun buldum. Saha araştırmalarında izini sürdüğüm, çocukluğumun mitoslarıydı. Deneyimimizin tekilliği esastır. İşlerime baktığınızda onların bana ait olduğunu anlamanızı sağlayan görsel bir dil ifadesi, benim sesimdir. Hayatımızla ilgili seçimleri nasıl yaparsak yapalım, hayatın hangi alanında üretirsek üretelim, bu ses her zaman özgündür. Dünyada nasıl iz bıraktığımızı gösterir.

 

 

 

Hem ülkemizin hem de sizin özelinizde merak ettiğim başka bir konu daha var.  Klasik, modern, çağdaş gibi sanatsal okumalarımızın yanında bir de dijital sanat ile gündeme gelen çok değerli sanatçılar da yer almakta. Sizin dijital sanata bakışınızı merak ediyorum. Dijital sanat alanında kısa ya da uzun vadede eser vermek gibi bir düşünceniz var mı? Ayrıca dijital sanatın kalıcılığı konusunda düşüncelerinizi öğrenmek isterim.

 

Sanat eserinin varoluş serüveninde sergileme mekânı hala çok önemli. Öte yandan bir mecra olarak dijital platformların bu mekân algısını nasıl dönüştürdüğüne de bakmak gerekiyor. Sanatçıların izleyiciyle etkileşimini artırma isteği, onları fiziksel alanların yanı sıra var olmayan alanları da kullanmaya yöneltiyor, sanal sanat galerileri gibi. Bununla birlikte, sanat nesnesinin mekânda konumlandırılmasının estetik ve analitik hesaplamalar gerektirdiğini biliyoruz. Eserin çevrelediği alan, mekândaki diğer nesnelerle diyaloğu, uyumu, göze olan uzaklığı, izleyicinin en etkili şekilde görebileceği açı, sergi için uygun ışık ortamı gibi. Tüm bunların dijital platformlardaki karşılığı tam nedir, geleneksel sergileme pratiklerinin yerini alabilir mi bilmiyoruz henüz, ama bu platformların sanata alan açtığını ve algı dünyamızı değiştirme potansiyeli taşıdığını söyleyebiliriz. Sanat eserlerinin sergilendiği mekânların ve ortamların hatta yüzeylerin varlık nedeni yaşadığımız zamanla ilişkili. Dijital platformlar da, sanatsal ifadelerin şekillendiği mekânların ve yüzeylerin evriminin ileri bir aşaması. Plastik sanatlar, mağara duvarlarından lahitlere, kil tabletlerden tuvallere kadar her dönemde bir evrim sürecinde kendine bir yüzey oluşturmuş. Çevrimiçi ortamlar bu yüzeylerin sonuncusu. Bir içerik yayınladığımda, içeriği bu mecranın sunum olanaklarına göre konumluyorum, ama işin üretim sürecinde onu bu ortamda değil fiziki bir sergileme alanında hayal ederek,somutlaştırabileceğim bir mekân için üretmem gerekiyor. Sanal ortamların eserlerin sunumunda ve erişiminde daha serbest bir alan sağladığı şüphesiz. Ancak bunun yaratıcılığaetkisi ve sınırları ne olacak, bunun yanıtını anlamak için erken, deneyimleyerek öğreneceğiz. Benim de NFT tabanlı çalışma girişimlerim var fakat bunun nasıl gelişeceğini görmeliyim. Bu işlerle ilgili karar vermedim. NFT dünyası bu yılın başlarında sanat dünyasını ele geçirme yolunda oldukça ilerliyor gibiydi, abartılı bir başlangıç ve astronomik fiyatlardan sonra NFT sanatının bir sonraki aşamasının nasılolacağını bilemiyorum doğrusu. Yine de sanat dünyası NFT’lerle çalışmanın yollarını bulmaya devam edecek gibi görünüyor.

 

Son olarak duygu dünyanıza dair sormak istediklerim var. Ben insan yaşamını, biyografileri konu alan bir ressamım.  Biyografileri çizerken çok merak ettiğim soruyu size de yöneltmek isterim. Ahmet Güneştekin’in hayatını bir tiyatro sahnesine uyarlarsak hayatına nasıl bir isim verirdi, kendi hayatınıza bir isim vermek isteseydiniz ismi ne olurdu? Hayatınız kaç perdeden oluşur. Mesela şuan kaçıncı perdeyi yaşıyor ve son perdede sevgili Güneştekin kendisini nerede görüyor?

Yaşamı, tiyatroyla özdeşleştirmem gerekse onu çok sahneli bir oyun olarak tanımlarım. Bu tiyatro sahnesinin merkezinde,benim yaşam anlayışımı tarif eden yolculuk yatıyor.Doğumdan ölüme sahnede hepimizin yaptığı yaşam yolculuğumuzu sürdürmek. Tamamlanmış olsun ya da olmasın her yolculuk, yürütülen hevesli arayışlardan, genellikle yolculuğun kendisinin koşullarının bilinçli bir farkındalığına dönüşüyor.  O nedenle, hayatın, bizi sıradan küçük deneyimleriyle büyüleme gücüne odaklanmayı seçiyorum. Bakış açımın bana sunacağı pek çok yolu olduğunu düşünüyorum. Bu birçok farklı yoldan hangisini izleyeceğime karar vermeyi zamana bırakıyorum. Yaşama bir isim veremem, ancak ürettiğim eserlere estetik deneyime tutarlı katkıları olacağı için nesnel ya da soyut ifadeler kullanarak isim verebilirim. Güncel sanatın hem ana ait hem geleceğe bakan bir yanı var. Ben de yaşadığım dönemlerin tanığı olarak bir kapanış perdesi hayal etmiyorum doğrusu. İçinde yaşadığım zamansal ve coğrafi akslarda kendimi nerede kurguladığıma bakıyorum.

Bu güzel söyleşi için sevgili GÜNEŞTEKİN’e teşekkür ediyorum..

Sevgiyle sanatla kalın…

Vahap AYDOĞAN 

The following two tabs change content below.
Vahap AYDOĞAN İlk ve orta öğrenimi Mardin yaptım. Diyarbakır Fatih Lisesinden mezun oldum. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden mezun olduktan sonra profesyonel olarak , Avrupa Avusturalya ve Amerika’ da sürreal biyografileri tuvale aktararak hem görsel hem de plastik sanatlar alanında eserler verdim. Türkiye’nin bir çok yerinde Karma ve kişisel sergiler açtım. Kültür sanat alanı ve birçok platformda farklı alanlarda yayınlar yapmaktayım. Son beş yıldır sadece kişiye özel tasarımlar yaparak eserelerimi dijital platformlarda @san_artt ismiyle yayınlıyorum… Özgün ve kendi ürettiğim biyografi temelli eserlerde insanın duygu dünyasını odak alan çalışmalar yaparak kişi ile tablo arasında bir köprü görevi görüyor, doğumun var olduğu her süreçte, ölümün de bir hakikat olduğu ve bu yolculukta insanların yaşamlarında topladığı anılarını, aşklarını, nefretlerini, acı hatıralarını ve aynı zamanda sevgiyi ve umudu da bir karede inşa etmeye devam ediyorum.
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.