Fikr-i Hürriyet’in En Kirli Hali, Sanat ve Sansür Arasındaki Denklemdir!

Fikr-i Hürriyet’in En Kirli Hali, Sanat ve Sansür Arasındaki Denklemdir!

Vahap Aydoğan

Yaşamın Kaotik parametreleri içinde, en az gerçekdışı olan sanat olmuştur!

Dünya ve ülke denkleminde ,katı Kurallarla, baskıyla, yasaklarla dolu dönemlerde, sanat yaşamının gelişmediği,; medeniyetten uzak; geri kalmış toplumların varlığı hızla artmaktadır!

Sanat, varoluş  gereği her dönem de  muhalif olmuş…Düşünceyi, üretmeyi ve yepyeni fikirlerle ileriye bakarken iktidarlar tarafından da tarih boyunca tehdit olarak görülmüştür.

Hiç kimsenin cesaret dahi edemediği perspektifle dünyaya  bakan, gördüğünü özgür ve sansürsüz bir şekilde bizlere aktarmaya çalışan sanatçılar, endüstriyi elinde tutan baronlar başta olmak üzere, güç sahiplerinin otoritesini sarsmaktan da geri kalmamışlardır… Otoritelerin sanata olan bakışı ise sansürle, sanat ve özgürlük kavramının  sorgulanmasına da sebep olmuşlardır.

Otoritenin yanında yer alıp, sanatı ve sanatçıyı çıkarları doğrultusunda kullanan sermayedarların varlığı da azımsanmayacak boyutlarda… Tam da bu bağlamda, Sanatsal yaratımın öznesi sanatçının “özgürce” kendisini  ortaya koyma çabasından geçer.

 “Sanatçı doğanın nabzını elinde tutmalı, onun ritmiyle kendisi arasında bir uyum sağlamalı.” diyen Henri Matisse, eserlerini “özgürce yaratabilmek için uzun yıllar mücadele vermiş sanatçıların başında gelmiştir. İster ülkemizde ister Dünyanın farklı coğrafyalarında sanatın yasaklar karşısında nasıl bir mücadele içinde olduğunu ve bu günlere nasıl gelindiğine değinmek elzemdir aslında…

Orta Çağ Avrupa’sında kilisenin etkisiyle gelişen yasaklı düşünce, sanatçıların üzerinde tarifi çok zor olan baskılarla süregelmiştir.

Rönesans ile başlayan, sanat ile özgürlük kavramlarının bir arada kullanılması, günümüz sanat anlayışı açınsından bizlere de farklı bir perspektif sunmuş, Yeniden Doğuşun perdelerini aralamıştır. Karanlık dünyanın aydınlığa açılan perdesini  araladığı şüphesiz…

Hümanizm; başat gelen düşüncelerin önünde saf tutmuş, sanatçılara özgür bir kimlik kazandırmıştır.

Karanlık çağların, sağır kulakların, kör gözlerin ve duyguları törpülenmiş yaşamların , merkezine SANAT;  insanı yerleştirmiştir.

Hümanist düşünceler topluma sanatçıların üretimleriyle yerleşmiş, özgürlük ile sanat arasındaki bağın toplum üzerindeki etkisi de bu çağlarda daha da önem kazanmıştır…

Bu mücadele sanatçıların yüzlerce sansüre maruz kalmalarına rağmen devam etmiştir, 19. Yüzyıla kadar da  süregelen, Avrupa da kilise, bizdeyse sarayın katı kuralları ile sanatçılar adeta üretimlerinin altında ezilerek yollarına devam etmişlerdir. Konu bağlamında çok özel bir örnek var aslında;

1748-1890 yılları arasında, Paris’te “Salon de Paris” sergileri yapılmaktaydı. Dönemin en önemli sanat etkinliğiydi. bu sergiler!  Fransa’da başarılı olmak; kraliyet tarafından beğenilmek isteyen tüm sanatçılar için “Paris Salonu”’nda yer almak çok önemliydi. 1863 yılına gelindiğinde ise büyük bir atılım gerçekleşir sanatın anavatanı  Paris’te.. ‘Reddedilenler Salonu’ adıyla farklı bir alan yaratıldı.

Paris Salonu’na jüri tarafından kabul edilmemiş eserlerin sergilendiği yeni bir salon sergisi;

Sarayın ya da günümüzde otoritenin kabul görmediği eserlerin bir salonda sergilendiği, özgür ve kendi üretimlerini sansürsüzce anlatmak istedikleri  farklı bir mecra inşa etmiş olduklarını görmekteyiz.

Bu ölçekte değerlendirme yapmam gerekirse “MODERN RESİM SANATININ İLK BÜYÜK DEVRİMCİ HARAKETİ” olmuştur desem yerinde bir tespit olmuş olur. Devrimci hareketin başındaki sanatçıları saymam gerekirse Edgar Degas, Piere-Auguste Renoir, Paul Cezanne, Camille Pisarro…. ayrıca Henri Matisse, Pablo Picasso gibi diğer özgür sanatçılar bambaşka akımlarla sanatsever ve sanatçılara da rehber olmuşlardır.

Sanatı dar bir çerçeveden okuyan otoriter yapılar, tarih boyunca  sanattan en çok korkanlardır aslında. Çünkü Sanata olan sansür aynı zamanda kişinin ifade özgürlüğünün sınırlarının  ihlali sayılmakta…

Ayrıca, sanatsal özgürlüğün kısıtlandığı bir ortamda, din ve vicdan özgürlüğünden, kanaat özgürlüğünden, basın özgürlüğünden, temel hak ve hürriyetlerin varlığından bahsetmekte yersiz olur… Çok uzatmadan, sanat ve sansürün, sanat ve özgürlük ilişkisini ıskalamdan bir kaç cümle ile özetlemek isterim,  benim canım ülkemin (sansürsüz) Özgür sanatını…

Sadece politik, ekonomik, yada sanatsal açıdan değerlendirme yapmadan! sanatın,  kanımca özgürlük bağlamında, kapının dışına itilmiş bir enstrüman olduğuna tanıklık etmekteyiz…

Öyle ya ; çok çok eskilerden “fovizm” pop art” akımlarının sanata hükmettiği dönemler…

Ya da  sevgili Cemal Süreyya’nın bir sözü vardı, ”Öyle bir yere geldik ki hiç bir sokağın adı yok” demişti.

Sansür ve sanatsal özgürlükte geldiğimiz noktayı özetlemiş diyebilirim.

Peki, sanatta özgürlük ve sansürün yansımalarına bakalım!

Öyle bir ortama evrildik ki; günümüz sanat eserleri   Dekoratif, Osmanlı, pop art gibi değerlere hitap etme dışında, takdir alkış, beğeni bekleyen kitleyle de karşı karşıya…  Çünkü güncel sanatın içerik ile ilgilenmediği sanatsal bir ortam hakim.

Bastırılmış özgürlük kavramından uzak duran sanat ve sanatçılar  yönünü de elbette içerikten uzak eserler üzerine yoğunlaştırmış galeri ve koleksiyonerlerin beğenilerine dair işler ortaya çıkarmakta…

Güzel ülkemin, sanat vitrinine  fokuslanmak gerekirse, sanat simsarları ile küratörlerin belirli adreslere sanat piyasasını  adeta satmakta , koleksiyonerler, galeriler, müzayedeciler arasında (paslaşarak) “al gülüm ver gülüm” düzeyinde fikri hürriyetten ve içerikten yoksun ucuz pazar oyunlarıyla ülkenin sanat anlayışına yön verdikleri kaçınılmaz bir gerçek ….  Bu davranış ve tutum içinde olmayan sanat camiasını,  sanatçıları tenzih ediyorum. Bu şerhi de özellikle düşmek isterim!

 

Lakin geldiğimiz nokta da üzülerek belirtmek isterim ki , yol kenarında  açılan karpuz sergisi ile bir sanat galerisinde açılan resim sergisi arasında endüstriyel veya sanatsal anlamda bir farklılık olmasın mı?

Ya da, Neoliberal ve kapital endüstriyel düşünceler Galerinizdeki eserler ile yol kenarında satılan karpuzlar arasında bir fark gözetmiyor mu?

Gözetiyor mu,  peki?

The following two tabs change content below.
Vahap AYDOĞAN İlk ve orta öğrenimi Mardin yaptım. Diyarbakır Fatih Lisesinden mezun oldum. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden mezun olduktan sonra profesyonel olarak , Avrupa Avusturalya ve Amerika’ da sürreal biyografileri tuvale aktararak hem görsel hem de plastik sanatlar alanında eserler verdim. Türkiye’nin bir çok yerinde Karma ve kişisel sergiler açtım. Kültür sanat alanı ve birçok platformda farklı alanlarda yayınlar yapmaktayım. Son beş yıldır sadece kişiye özel tasarımlar yaparak eserelerimi dijital platformlarda @san_artt ismiyle yayınlıyorum… Özgün ve kendi ürettiğim biyografi temelli eserlerde insanın duygu dünyasını odak alan çalışmalar yaparak kişi ile tablo arasında bir köprü görevi görüyor, doğumun var olduğu her süreçte, ölümün de bir hakikat olduğu ve bu yolculukta insanların yaşamlarında topladığı anılarını, aşklarını, nefretlerini, acı hatıralarını ve aynı zamanda sevgiyi ve umudu da bir karede inşa etmeye devam ediyorum.
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.