Doç. Dr. Muzaffer Yılmaz

Doç. Dr. Muzaffer Yılmaz Röportajı

Güzel Sanatlar Fakültesi

Sanatın tanımı, tarih boyunca sürekli değişmesine rağmen, sanat tarihi esasen yaşamsallığın, yaratıcılık yoluyla şekillendirilmelerini anlamayı ve yorumlamayı amaç edinir.        

Peki sizce… Geçmişten günümüze tüm uygarlıkların sanatını inceleyen, “sanat tarihinin ve sanatın”  tanımı nedir?

Sanatın tarihi, aslında insanın tarihidir. Ernst Gombrich o yüzden sanat tarihi yoktur, sanatçıların tarihi vardır der. Bende buna katılıyorum. Her çağın kendine has bir sanat tanımı vardır: Mağara dönemini avdan bağımsız düşünemezsiniz.

Neolitik Dönem sanatını gökyüzü ve tarımdan, Ortaçağı din olgusundan, yakın çağı Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi’nden vs. Tüm bu değişenler içerisinde değişmeyen tek şey, sanatçı imgesidir.

Mircea Eliade bir kitabında mealen şöyle der: Biz bu dünyaya ait olmayan bir hakikati kendi dünyamıza ait nesnelerle açıklamaya çalışıyoruz. Burada vurgulanan “açıklama”; esas itibariyle bir “anlamlandırma” çabasıdır. Ben sanatın kendisini bu anlamlandırma çabası olarak görüyorum.

Anlamın kendisi ve biçimi, çağ-dönem odaklı olarak değişebilir. Bunda bir beis yok. Ama anlam arayışı olgusu hep aynı. On binlerce yıldır.

Sanat tarihinin araştırma çalışmalarının bir amacı da geçmişten günümüze değin gelen tüm uygarlıkların deneyimlerine, yargılarına hatta var oluşun tümüne ait izlerin keşfidir.

Sanat ve Gastronomi İlişkisinin Kısa Tarihi”  kitabınız bu bağlamda oldukça ilgi çeken basılı yayınlar arasında yer almakta iken siz bu konuda sanatseverlere neler aktarmak istersiniz?

Ben, çocukluğu bir restoranda geçmiş, yemek yemeyi çok seven, epey bir ehlikeyf olan, sanat tarihi eğitimi almış ve on yıldır fiilen güzel sanatlar fakültelerinde eğitim veren biriyim. Bu açıdan, Sanat ve Gastronomi İlişkisinin Kısa Tarihi, benim için yapılması gerekli bir çalışmaydı.

Bu kitabı yazarken klasik bir yöntem izlemek istemedim. Örneğin bakın bu Rubens’in resmidir, burada da elma vardır. Ya da, Yeniçağ resim sanatında toplam şu kadar yağlı boya tablo vardır ve bunların şu kadarında balık, bu kadarında üzüm vardır demek istemedim. Bu bilgilerle ilgilenmeyi sevmiyorum. Ben, gastronomi-kutsal-sanatçı üçgenindeki seyrin, sanata yansıması ile ilgileniyorum.

Buradaki kutsalı salt din olarak yorumlamamak gerek bu arada. Konuya olan bu yorumbilimsel ilgi, diğerine göre gerçekleştirilmesi daha zor bir çalışma alanı meydana getiriyor. O nedenle önce sanat ve gastronomi ilişkisinin kısa tarihi kaleme alındı. Ömrüm vefa ederse, ileride sanat ve gastronomi ilişkisinin kısa olmayan tarihini de yazmayı arzuluyorum.

Okuyucularımız, sanat tarihçiliği yolculuğunuzun nasıl başladığını merak ediyor olabilir!

Çocukluğumdan itibaren efsanevi yerlere ve hikâyelere ilgi duvardım. Henüz beş yaşındayken Ayvalık’taki Şeytan Sofrasına, şeytanın ayak izini görmeye gitmek istemiştim. Beş yaşındayken çekilmiş bir fotoğrafım var orada. Sekiz yaşında Pamukkale de havuzda define aramıştım. Annem bir horoz heykelini önceden havuza atarak çabamı ödülsüz bırakmamıştı.

Bununla beraber tarihi yerlerle sistemli olarak tanışışım lise yıllarıma rastlar. Lisede öğrenciyken bir Tarih Proje Grubumuz vardı. Amacımız tarihi yerleri gezerek fotoğraflar çekmek ve birkaç cümlelik bilgilendirici yazılar yazmaktı. Bu ilgi bana önce tarihi sevdirdi. Öncelikli hedefim de tarih okumaktı. Fakat ilginç bir hadise, tarih bölümü okumama engel oldu ve ben (itiraf etmeliyim ki birazda istemeyerek) sanat tarihi okumak zorunda kaldım. Şimdi şükrediyorum o talihsizliğe.

Geçmiş projelerinizden, kıymetli sanatsal çalışmalarınızdan ve de yayınlanmış kitaplarınızdan bahsetmek ister misiniz?

Yüksek lisans ve doktora eğitimimi mimarlık tarihi üzerine yapmış biriyim. Bununla beraber doktora eğitimim boyunca, sembolizm, mitoloji ve gastronomi alanlarına ilgi duymam münasebetiyle çalışma alanlarımı bu konular özelinde daha çok yorumbilimsel (hermenötik) araştırmalara kaydırdım. Bu minval üzerine de önce makale ve bildiri sonrada genişleterek kitaba dönüştürdüğüm iki adet çalışma var.

Bunlardan biri, Babasız Doğma Fenomeni Kutsal ve Sanat İlişkisine Yönelik Bir Yorumlama; diğeri ise Sanat ve Gastronomi İlişkisinin Kısa Tarihi. Bu iki yorumbilimsel çalışma dışında, deskriptif (klasik-metodolojik) yöntemle kaleme alınmış sanat ve kültür tarihi odaklı, kitaplaşmış üç adet çalışmam daha bulunmakta. Ayrıca uzun yıllardır, akademik yayınlara ilave olarak çeşitli sergilere de fotoğraf ve kavramsal işlerimle iştirak ediyorum.

Sizi hiç tanımayan okuyucularımıza, toplum ve sanata katkı dolu yaşamınızdan bahsetmek ister misiniz?  Değerli akademisyen ve yazar “Muzaffer Yılmaz” kimdir?

Bu soruya estağfurullah diye başlamak sanırım yerinde olacaktır. Öncelikle düşünceleriniz için teşekkür ederim ancak topluma katkım (eğer varsa) öğrencilerim ve yakın çevremle sınırlı. Pandemi sürecinde online olarak gerçekleştirilen bazı yayınlar belki bu çemberi genişletmiştir. Daha geniş kitlelere düşündüklerimi aktarabilmek, çoğu akademisyen gibi benimde isteyeceğim bir şey elbette. Nasip diyelim.

Bu izahattan sonra Muzaffer Yılmaz kimdir sorusuna gelince: Muzaffer Yılmaz, sonuç değil süreç odaklı yaşayan, bir şeyleri sürekli arayan ama bulmak zorunda hissetmeyen, sanatı hayatının merkezine koyan ve hep öteki olarak yorumlanan biridir. Öteki olmak çok geniş bir konu farkındayım. O nedenle çok girmeyeceğim öteki mevzusuna. Şikâyetçi olduğumu da söyleyemem.

Ötekileştirilmenin, insanı, hep başka bir yerden başka bir yere bakmaya itmeye yeten bir gücü olduğuna inanıyorum. Farklı şeyleri düşünmek, yorumlamak ve ifade edebilmek için,  seni ötekileştiren yığından ayrılman gerekir.

“Kutsal ve sanat ilişkisine yönelik fenomolojik bir deneme kapsamında yazmış olduğunuz “Babasız Doğma Fenomeni” isimli kitabınızın insanoğlunun hakikat arayışı ve semboller dünyasının izdüşümüne dair neler paylaşmak istersiniz?

Babasız Doğma Fenomeni, kutsal ve sanat ilişkisine yönelik, sanat tarihi merkezli olarak kaleme alınmış özgün, farklı, yararlı ve fakat çeşitli ithamlara da maruz kalabilecek bir çalışma. Bunları rahat bir şekilde söylüyorum çünkü bunlar lütfedip kitabın takdim yazısını yazan kıymetli sanat tarihçi Prof. Dr. Selçuk Mülayim’in ifadeleri. (Kendisine bu vesileyle tekrar teşekkürlerimi sunarım).

Sanat tarihi alanında bu gibi fenomolojik çalışmalara maalesef sık rastlanmıyor. Titus Burchart bu konu özelinde akla gelen ilk isimlerden. Türkiye’de Ahmet Çaycı, İslam sanatı ve mimarisi özelinde kıymetli çalışmalara imza atmış bir bilim insanı. Ama maalesef fenomolojik yaklaşımlar sanat tarihi içerisinde önemli bir çalışma alanı olamadı henüz.

Hz. İsa başlangıçta söz vardı der. Hz. Muhammed’e ilk emir ‘oku’dur. Dolayısıyla burada dile, konuşmaya, sese bir vurgu var. Türkiye’nin kıymetli ilahiyat profesörlerinden Nermin Öztürk, doğulu toplumlar duyarak görür, işiterek hamile kalır demişti bana. İşte bu dinin dili, yöntemidir. Dolayısıyla tinsel, soyut olmak özü itibariyle kutsalın kendi vasfıdır. Sanat, bu süreci somutlaştırır.

Hz. İsa’nın doğum sahnesini konu alan bir resimle, Nuh Tufanını anlatan bir rölyefle, bir camiyle, stupayla, mabetle… Dolayısıyla sanata böyle bir misyon yüklendiği vakit, sanat tarihinin sadece sanat tarihi olmadığı da anlaşılır hale geliyor/gelmeli.

Sanata ve topluma kazandırmayı düşlediğiniz yeni projeleriniz nelerdir?

Örneğin, katılmış olduğunuz bir canlı yayında “kutsal – insan – sanat kavramlarına köprü” niteliğinde ki vakıf kültürüne dair araştırma ve yayın hazırlıklarınızdan bahsetmiştiniz! Bu konuda neler paylaşmak istersiniz?

Ben yazdığım alanlarda yazmaya, üretmeye devam etmek istiyorum.  Kutsal ve Sanat ilişkisine bağlı olarak, Babasız Doğma Fenomenin genişletilmiş bir şekilde ikinci baskıya gireceğini söyleyebilirim.

Müstakil olarak yayın hazırlığı içerisinde olduğum, benzer konu odaklı çeşitli çalışmalar var elimde, vakıf müessesesi de bunlardan biri.  Vakıf kültürü Türk-İslam sanat ve mimarlık tarihi açısından çok önemli belirleyici/referans. Bu nedenle, üzerine bugüne kadar çok şey yazıldı söylendi. Ama benim ilgili kitapta zikrettiklerim biraz ezber bozdu, tepki çekti ve zorlama olarak yorumlandı diyebilirim.

Herkese saygı duyuyorum, lakin düşündüklerimin halen arkasındayım.

Muzaffer Yılmaz (@emuzafferyilmaz) • Instagram fotoğrafları ve videoları

Doç. Dr. Muzaffer Yılmaz Kitap Bilgisi;

Osmanlı Sanatında Değişim ve Dönüşüm – Muzaffer Yılmaz | kitapyurdu.com

Babasız Doğma Fenomeni – Muzaffer Yılmaz | kitapyurdu.com

Sanat ve Gastronomi İlişkisinin Kısa Tarihi – Muzaffer Yılmaz | Nadir Kitap

 

Doç. Dr. Muzaffer Yılmaz

Necmettin Erbakan Üniversitesi

Güzel Sanatlar Fakültesi

Seramik Bölümü

The following two tabs change content below.
Sanat Tasarım Fakültesi bölümü mezunu köşe yazarımız, özel bir vakıf üniversitesinde mentör eğitimci olarak görev yapmaktadır. Tarih alanında yüksek lisansını tamamlayan yazarımız, kültür sanat alanında farklı platformlarda, popüler düzeyde yayınlar hazırlamaktadır. "Mecmua İstanbul ve Cemiyet Sanat Dergi" genel yayın yönetmenidir.

Son Yazıları Tülay Çağlar Kadı (tüm yazıları)

BU SAYFAYI PAYLAŞ

.