Bedri Karayağmurlar
SANATÇI OLMAK ÜZERİNE
- Sanat yılım için, bir kitap hazırladım. Kitabımı İzmir’de açacağım sergimde, basılacak katalogla birlikte paylaşmayı planlıyordum. Sergi tarihim değiştirilmiş ya da yok sayılmış. Bugün aradım, konuştuğum kurumdaki ilgililer beni tanımıyorlar bile. Sonra araştırınca, o tarihlere başka programlar yerleştirildiğini öğrendim. Üzülmedim. Önce kızdım sonra, “Boş ver!” dedim. Yıllarımı, kültür sanat yaşamına emek verdiğim kent, başka ellerdeymiş meğer. Nedense yanıldığımı hep geç anlıyorum. Giderek gençleşiyorum galiba.
Sanatçıya karşı bu denli umursamaz davrananların, sanatçıların böyle uygulamalar karşısında ne düşüneceklerini bilirler mi? Yıllarca büyük ve özel emekle ürettiğiniz yapıtlarınızı, sanat severlerle paylaşmak istemenin coşkusu ve beklentisi nelerdir, hiç düşündünüz mü? Zor ve pahalı bir süreçten söz ediyorum.
Asıl can sıkıcı olan, halkın kendisine verdiği yönetim görevini, kendi beğenisini önemseyerek, sergi alanında programı olan sanatçıların yok sayılması. Yerel yönetimlerde, seçilmiş olanların, her alana kendi bildiği gibi karışması anlaşılmaz. Örneğin, kentte yapılacak yapıları, ben böyle uygun gördüm diyerek biçimlendirebilirler mi? Teknik konularda uzman olan kişi ve kurumları yok saymaları hoş karşılanabilir mi? İş, sanat alanına geldiğinde, hangi uzmanlıklarıyla, sergi salonlarının programlarını yok sayabilirler? Her yönetici, nerede görev yaparsa yapsın, insana, sanata, sanatçıya değer vererek davranmalı. Sanatçı kavramını, kendi beğenisi sınırları içinde görenlerin yaratacakları durumu bir düşünün.
Vatandaş olarak, insan olarak, sanatçı olarak karşılaştığım bu olumsuz uygulamaya tepkisiz kalmak istemedim. Kurum içindeki ilgili birimlere uğradım. Anladım ki, görünmez bir varlıkla, boşuna uğraşıyorum.
Seçilmiş kent yöneticilerine, atanmış kurum yöneticilerine, unutmamaları için şunu açıkça söylemeliyim. Bu dünyadan kimler geldi geçti. Dönüp bir bakın, kaçının adı kaldı. Sanatçısını yok sayan yönetimler, toplumlar, bunu onarmaya çalışsalar bile, oluşturdukları olumsuz etkiyi silemezler. Geçmiş olumsuz uygulamaların sahiplerini hiç kimse anımsamaz. Siz sanat yerine büyük gösterileri tercih edebilirsiniz ama unutmayın, gelecek şovların üstünde değil, yaratıcı düşünce ve nitelikli emeğin üstünde yükselir…
Sanatçı olmak, uzun çabalarla gerçekleşir. Her sanatçının özgeçmişinde bu süreçlerin ayrıntılarını bulabilirsiniz. Sanatçılar toplumların vicdanıdır. James Joyce’un “Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi” kitabındaki ünlü sözünü yinelemekte yarar var. “Ey yaşam, hoş geldin! Milyonuncu kez gidiyorum karşılamaya deneyimin gerçekliğini ve dövmeye ruhumun örsünde soyumun yaratılmamış vicdanını.”
Yaşamımdaki önemli kesitleri, “Çiğli’de Yaşamak” kitabımda anlattım. Mehmet Ergüven’nin “Bedri Karayağmurlar” kitabında da önemli ayrıntılar var. Mustafa Haykır’ın Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nde yayımlanan “BEDRİ KARAYAĞMURLAR VE SANATI ÜZERİNE BİR İNCELEME” yazısında, Dostum Şair Gültekin Emre’nin Gösteri Dergisi’ndeki yazısında, Merih Tekin Bender’in Varlık Dergisi’ndeki söyleşimiz, Işık Teoman’ın İzmir Life’da ki yazısı, Lütfi Şen’in “Anlam Katmanları” sergimin kataloğundaki yazılarını, merak edenlerin internet taramasıyla bularak okumalarını öneririm. Yazabileceğim başka kaynaklar da var ama hiç kimsenin araştırmaya ve öğrenmeye zamanı yok. Herkes dirsek temasıyla oluşan ilişkilerle biçimliyorlar eylemlerini. En kestirme dönütler, onlar İçin önemli ve olumlu yol bu galiba.
Yazmakla, boyamakla kısaca, çalışmakla geçmiş bir ömrü, hiç kimse, yapısını anlamadıkları çalışmalarımı bir kalemde yok sayamaz. Onların değer yargılarının oluşumunda ortaya çıkan bu davranışların, eleştirdikleri karşıtlarında da yok mu? Onlarla farkı nedir bu durumda. Sorgulayan, anlamaya çalışan, anlamadığı durumları öğrenmek için çaba harcayan bireylerin yönettiği kurumlar daha yararlı olacak kuşkusuz.
Havadan gelmişlerle sürmeyen bu süreci öğrenmek kimsenin işine yaramayabilir. Ama bunları merak etseydiniz, belki değerbilirliğiniz artardı; belki resimlere başka türlü bakardınız da, anlardınız, bu sanatçı denilen garip insan, nasıl bir türdür? Neyse hiçbir zaman geç değil.
Uzun zaman öne Yaşar Yavuz arkadaşımla Eski Orhanlı Köyü için “Eğitim Bilim Okulu” adında bir proje yapmıştık. Laf olsun işte, o da, arada derede kayboldu. Bu kader olsa gerek, boş durma boşa çalış. Yetiştirdiğim ve beni tanıyan öğrencilerim, yapmaya çalıştıklarımı sürdürürler umudundayım.
“Dünden Bugüne 50, Yıl sergim başka kentlerde de yinelenecek.
” Oralarda böyle bir uygulamayla karşılaşacağımı sanmıyorum.
Ülkemiz, taşıdığı yüksek değişim isteği ile gidiyor seçimlere. Değişimi her toplumsal grup kendi çıkarları açısından önemseyerek, bekliyorlar. Geçmiş değerlere ve inançlarına bağlı gruplar, gelişen dünyanın içinde, alışkanlıklarını sürdürmek istiyorlar. Bu cümlede vurgulamak istediğim, inancının gereklerini yerine getiren, toplumsal, bilimsel gelişmelerle, sorunu olmayanlar değil; bütün sorun, kendi yaşamsal tavırlarını topluma dayatma konusundaki ısrarda. . Onların yaşama tavırları bizi Afganistan’a ve benzer ülkelere doğru götürecekse, gelişen dünyada varlığımızı nasıl koruyacağımızı yanıtlamaları gerekmez mi?
Sanat, bir düşünme ve biçim verme yöntemidir. Sanatçı toplumun vicdanıdır. Geleceğimizin güzel olacağı umudum hiçbir zaman azalmayacak. Günleriniz sanatla güzel olsun.
Ocak 2023 İzmir
Son Yazıları Turhan KA (tüm yazıları)
- GÜNLÜK NESNELERİ DÖNÜŞTÜRME - Aralık 18, 2023
- SANATIM YAŞAMIMDIR - Ağustos 21, 2023
- DERDİM KENDİMİ OYALAMAKTI - Haziran 23, 2023