Ressam Zeynep Köklüce Röportajı

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1993 yılında İstanbul’da doğdum. İlköğretim ve Lise eğitimimi İstanbul’da tamamladım. 2019 yılında Altınbaş Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar( Resim, Heykel, Seramik) bölümünü bitirdim. 2015 yılında kendi kurduğum Sanat Atölye’mde çeşitli tekniklerde resim dersleri vererek, Güzel Sanatlar’a hazırlık yaklaşık yüz öğrenciye ders verdim. Atölye öğrencilerimle karma resim  sergileri açtım ve çeşitli workshoplar düzenledim. 2017 yılında Kazım Karabekir İlköğretim Okulunda, Otizimli öğrencilere özel resim dersleri verdim. Ulusal ve uluslararası karma sergilerde yer aldım. Bir kişisel heykel sergisi açtım ve otuz karma resim sergilerine katıldım. Halen çalışmalarımı İstanbul’da ki atölyemde sürdürmekteyim.

Sanatın insan üzerindeki etkisinden birkaç cümle ile bahseder misiniz?

Sanat, insanın derinliğine inerek benliğini, kültürünü, ideolojisini, dinini, değerlerini, yaşamın anlamını, belleğini hatta bedenini ve davranış biçimlerini anlamaya iten derin bir yolculuktur benim için.

Sanat benim dünyamda; İnsan nasıl olunur? Ne istiyorum? Ne istemiyorum? Ben gerçek ben miyim? gibi kendime sorular sorarak defalarca üzerine düşünüp bizi biz yapan değerlerimizin ne olduğu üzerine yorumlar yapıp sorgulamamı sağlayan kendimle ve toplumla yaptığım iletişim aracıdır.

Düşünmek beni her zaman bir yolculuğa çıkarmıştır. Bir sanat eserini izlerken bizi biçiminden başlayıp  kendi belleğimizdeki çağrışımların etkileriyle, anlam ve ifade olarak bizde uyandırdığı düşüncelerin okyanusuna daldığımız gibi geriye bize bıraktığı belki birkaç ıslaklık yada rüzgar sesinin uğultularıdır aldığımız. Bu yüzden sanatın bende, ötekinde bıraktığı izler her daim yeni bir insanla çıkarımı ortak olsa bile etkisi farklı olabilir.

Sizce, toplumların gelişmişlik düzeyi ile sanat arasında nasıl bir ilişki var?

Sanat eski toplumlarda erkek egemenliği altında yürütülmüş ve kadınların yapacağı iş olarak görülmememiştir. Bu yüzden sanat tarihine geçirilmemiş sayısız kadın sanatçılar cinsiyetçi, dogmatik, erkek egemen dünyanın düşüncelerinin karşısında direnerek tüm çabaları sarfetmiş bilinmeyen kadın sanatçılarla doludur. İlk çağlardan bu yana, kadın sanatta yalnızca obje muamelesi görerek, pornografik ifadelerle kullanılmış ancak ne söz hakkı verilmiş ne de sanatıyla yer edinebilmiştir. Yüzyıllar boyunca, kadın sanatçılar sanat tarihinde kayıt dışı bırakılmışlardır. 20. Yy başlarında kadınların ilk hareketlenmeleri ile söz söylemeye başlamışlardır. Toplumda sanayinin gelişmesi, okuma oranının artması ile kadının kamusal alanda yer edinebilme ve söz hakkını eline alabilmesi sanayi devrimi sonrası başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana kadına seçme seçilme hakkı verilmesi bizler adına büyük bir devrim olmuştur. Fakat tüm dünyada erkek egemen toplumun baskısıyla bugünlere gelmiş nice kadınlarımız bulunmaktadır. Öyle düşünüyorum ki, insan haklarının adaletli bir şekilde kullanılıp yaşatılması ve uygulanmasıyla hiçbir cinsiyetçi ayrımın yaşanmayacağı bir toplum olabileceğiz. Bir ülkede ne kadar çok sanatçının yetiştirildiği o ülkenin refah seviyesi, gelişmişliğini, çağdaş ve modern yaşanabilir bir ülke olduğunu gösterir. Çünkü sanatçı toplumun ışığıdır. Sanatçıya değer verilen bir ülke ise aydınlık bir ülkedir.

Ressamlığın sizi besleyen  tarafları nelerdir?

Bu soruya gelene dek aslında sanata bakış açımdan biraz söz etmiştim. Resim sanatının beni besleyen yanlarını düşününce tamamen pskolojim olduğunu düşünüyorum. Ruhumu tamamen arındırıyor ve bir sonraki işe şarj ediyor. Kimliğim sanatla çok daha olgunlaştı ve olgunlaşmaya devam ediyor. Daha geniş ve daha derin bakış açılarım oluştu. Sanatla değişime devam ediyorum.

Bugüne dek gerçekleştirmiş olduğunuz sergilerden ve eserlerinizden bahsetmek ister misiniz?

Tabi ki. Sanat hayatım boyunca bir çok ressamında etkisinde kaldığı gibi doğanın etkisinde kalmış bir sanatçı olarak küçük yaşlarımdan beri ormanları gezer soyulmuş ağaç kabukları, kurumuş dalları, otları, yerlere dökülmüş kozalakları, taşları, kabukları toplardım. Evimde ve atölyemde çok sayıda topladığım doğanın parçaları var. Kimi zaman yazdığım şiirleri bir kozalağa yazarken, kimi zaman o kozalağın üzerinde yürümüş canlılara yazarım.

2016 yılında Neci Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde açtığım ilk kişisel sergim ‘’ Doğa’dan Sanat’a Sanattan Toplum’a isimli doğadan topladığım ağaç dalları, ağaç kabukları, yerin altından kazarak çıkardığım taşlar, otlarla yaptığım heykellerin bütünüyle sergimi açtım. Bulduğum ağaç dallarını üzerinde hiçbir değişim yapmadan oldukları gibi topladığım taşlarla bütünleştirerek heykeller meydana getirdim. İki ay içerisinde yaptığım 40 adet heykelleri sergilemek benim içinde sürpriz oldu. Bu kadar kısa sürede bu kadar eser çıkacağını düşünmemiştim ve ilk kişisel sergimi doğanın parçalarıyla meydana getirmek beni çok heyecanladırmıştı. Sergi ziyaretçilerinden bir çoğunun bana söylediği; doğada gördüğümüz doğanın parçalarını bu şekilde bütün bir hale getirip heykel yapmak hiç aklıma gelmemişti. Her zaman görebileceğim bu odunlar, taşlar aslında benim fark edişimle ve sanat yapabilme becerimle doğrudan ilişkili olup eyleme geçmem arasında ince bir çizgiymiş.. Ben de doğada bir şeyler toplayıp onlara belki şekil verip kendi sanat ifademi oluşturmayı düşünüyorum vb. ifadelerde bulunuldu. Şimdi bu bağlamda açtığım serginin insanlarda doğaya dair bir fark ediş, uyanış oluşu benim için en anlamlı şey olmuştu. Sanırım ilk ve doğanın evlatlarıyla yapmış olduğum bu sergi benim için en anlam dolu sergilerimden birisi olacak.

Bunların yanı sıra şiir yazıyor ve şiirlerimi konu alarak resim yapıyorum. Uzun zamandır şiirlerimden yola çıkarak yaptığım çalışmalarımdan oluşan solo sergime hazırlanıyorum. Bunların yanı sıra otuzun üzerinde karma ve grup sergilerine katıldım. Üç uluslararası resim sergisine katıldım. Hala çalışmalarıma devam ediyor ve yeni sergilerde meraklı, sanat sever izleyicilerle buluşmayı ümit ediyorum.

Ülkemizde layıkıyla yapılmış ve hayranı olduğunuz bir sanatçı veya sanat eseri var mı? Aslında biz sizin için en özel olanı merak ediyoruz, örneğin çalışmalarınızda hangi sanatçılardan ilham alırsınız?

Türk sanat tarihine baktığımızda çok değerli resim sanatçılarımız bulunmuştur. Hale Asaf, Avni Lifij, İbrahim Balaban, Neşet Günal, Neşe Erdok, Erol Deneç benim için kıymetli sanatçılar arasında yer alır  ve sayamadığım birçok değerli sanatçı hocalarımız var…

Daha çok figür ve Portre ağırlıklı çalışıyorum. Beni çocukluğumdan bu yanı etkileyen sanatçılar Rembrant, Rubens, Caravaggio, Gericault, Ferdinand Hodler’dir. Sürekli çalışmalarını inceler ve üzerine düşünürüm, kimi zaman kesitler alıp çalıştığım çok olmuştur.

“Orta tonlarda, doku etkisi ile pentür” tarzı çalışıyorum. Resimlerimde insanın ruhsal bozukluklarını, duygularını dramatik bir şekilde ele alıyorum. Hayatta her zaman her şey mutluluk değil maalesef. İnsan üzülebilen, hastalanabilen, ruhsal problemler yaşayıp acıyı duyabilen bir varlıktır. Bu yüzden şiirlerimde de aldığım konular güncel hayatımdan ve geçmişin izlerinden oluşan bir etkileşim ve çıkarımlarımdır. Şiir insanın kendisini sözcüklerle ifade ediş biçimidir. Bu anlamda sözcüklerimin görsel anlamda form buluşu duygularımı ve düşüncelerimi tekrar ele almama vesile olurken bende yeni heyecanlar ve düşünceler uyandırıyor ve ben de böyle bir yolculukta ilerlemeye devam ediyorum.

İlerleyen zamanlarda yeni projelerinizi görmeyi umut ediyoruz bizleri haberdar etmeyi unutmayınız. Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.

Sorularınızı yanıtlamaktan çok keyif aldım. Bu güzel röportaj için ben teşekkür ediyorum.  Elbette yeni projeler ve sergilerimde sizleri de haberdar edeceğim. Tekrar görüşmek dileğiyle, sanat ve sevgi ile kalınız!

 

The following two tabs change content below.

Mecmua İstanbul

Mecmua İstanbul yayın ekibi olarak az zamanda çok şey yapabilmenin günümüzde kayıp bir hazine haline geldiğini farkettik.  Zengin ve günceli yakından izleyen içeriklerimiz ile okuyucularımıza “kültür-sanat ile yaşamı” teşvik ediyoruz.

Son Yazıları Mecmua İstanbul (tüm yazıları)

BU SAYFAYI PAYLAŞ

.