Seramik Sanatçısı Sibel Aktaş

TOPRAĞA DOKUNMAK İNSANA DOKUNMAK 

Bu haftaki konuğum Seramik Sanatçısı Sibel Aktaş

Aktaş seramik eserlerinde somut ifade yerine düşünceyi sorgulayan eserler oluşturmakta derken çalışmalarında felsefeye olan büyük ilgisi ile düşüncenin sanatı eserleri ile aktarımları ve izleyiciyi düşündürürken, sorgulatırken asıl hedefi ise izleyiciyi zihinsel bir yolculuğa çıkarmaktır.

Zihin yolculuğuna çıkan izleyici beynin küçük odacıklarında dolaşmaya başlar. Raflara kaldırdığımız artık toz tutmaya başlayan, hayatın içindeki yoğunluğu yaşarken görmediğimiz göremediğimiz, anlamlandıramadığımız, dile getiremediğimiz metaları ve metaforları yeniden canlandırmaya çalışmasıdır. İzleyiciyi yeniden toplumsal hayatın içine çekmektir.

Düşünceyi sorgulayan eserleri oluştururken insanoğlu kendini ne kadar tanıyor, doğa ile ne kadar bağlantılı diyerek hazırlığını yaptığı sergisinde kendisi ile özdeşleştirdiği kil doğanın özünü oluşturmaktadır. Kil aynı zamanda çok gizemli bir sanattır. Bilinmeyen bir dünyada ihtiyaçlar doğrultusunda çıkmış ve zaman içerisinde sanata dönüşmüştür. Seramiğin geçmişine baktığımızda ihtiyaçtan sanat doğmuştur. Sadece sanatçının değil tüm insanlığın seyir defteri olmuştur. İnsanoğlunun kile her dokunuşu zanaatı ortaya çıkardı.

Zanaat ile başlayan biçim arayışları sanata dönüştü. Kil çanak çömlek olmak çıkmış, düşünceleri sorgulatmış, merak uyandırmıştır. Hikayeler masallar kille biçimlenen seramikler üzerinde hayat bulmuştur. Toprağa dokunmak, seramik konusunda çalışmak aslında dünyayı tanımak ve gelmiş geçmiş tüm zamanların kültürlerini öğrenmektir. Bugün seramik üslupların ve kültürlerin eridiği pota halindedir.

Kendi kültürümüze baktığımızda seramik Anadolu’ da muhteşem bir zenginliğe sahiptir…

Gerek biçim zenginliği gerekse hammadde zenginliğidir. Dünya kültürlerinde de söz konusudur. Kültürlerin biçim zenginliğini görebiliyorsunuz. Seramik aynı zamanda bir dönüşümdür diyoruz. Düşünce ve dönüşüm sizi felsefeye doğru yönlendiriyor. Kendinize nasıl böyle bir yol çıkardınız derseniz…

Kadim zamanlardan gelen bir sanat olunca seramik sadece toprağı şekillendirme değildi. Başlangıcı dört element. Toprak su ile şekillendi, rüzgâr ile kurudu, ateş ile dayanıklı hale getirildi. Toprağa dokunurken, kili yoğururken ve şekillendirirken içe dönüşünüz başlar ve özünüzle buluşursunuz.

‘’Toprağa dokunmak insana dokunmaktır’’ düşüncesiyle Varoluş Sergisi çok uzun soluklu çalışmanın sonuncunda ortaya çıkmıştır. Doğa olayları ve toprağın her hareketini insanoğlunun hareketleri ile özdeşleştirmiştir. İnsanoğlunun organik yapısı ve tepkilerinin doğa hareketlerinde gözlemlemeye başlamış ve her hareketin tasarımlarını oluşturmaya, insanın özü olan kil ile şekillendirmiştir. Tabi ki sergi öncesi araştırmalarınız düşüncenizin aktarım yolu malzeme olarak kil olunca daha çok zaman ayırmanız gerekiyor bazen şekil verdiğiniz biçimlerle konuşmaya başlıyorsunuz. Biçimlerle konuşurken aslında kendi iç sesinizi duymaya başlarsınız.

Dört elementtir varoluş.

Toprak Su, Hava , Ateş….

Ateş Kuruluğu,

Hava Sıcaklığı,

Su nemi,

Toprak soğukluğu temsil eder. Evrenin oluşumunu temsil eden bu dört element aynı zamanda insanın hayati organlarını da temsil etmektedir.

Kalpten gelen kan havayı, beyinde bulunan balgam suyu, karaciğerde bulunan sarı safra Ateşi, dalak ve mideden gelen kara safra Topraktır. Böylece insan bedeni elementlerle bütünleşir. Bu bütünleşme doğanın insana, insanın doğaya olan hâkimiyetini oluşturur.

Elementlerin her hareketine karşı sanatçı eserlerinde varoluşun elementlerin verdiği gizil cevaplar yer aldığı gibi, Elementlerin Var Oluştaki Sonsuz Vuruşları da ortaya çıkmaktadır.

Toprağa her dokunuşunuzda kendiniz yeniden keşfedersiniz.

Kille şekillenen insan kendi organik hareketlerini seramik eserde gördüğünde sanatçı izleyicilerin tepkilerini de izlemeye başlıyor. Her tepki aslında yeni bir seramik eser ile yeniden insanın özünü insanla bir araya getiriyor. Aslında toprak size önce kendinizi keşfetmeyi sağlıyor sonrasında sizleri içsel derinliğinize yol aldırıyor. Bazen de yeteneklerinizin farkına varıyorsunuz. Kendi içsel yolculuğunuzda toprak ile yaptığınız her eser zamanın yok ediciliğine direniyor. Sanatçının yansımaları geçmişten geleceğe uzanıyor, geçmişin izlerinin toplumda canlı kalmasını sağlıyor. Geçmişte de böyleydi günümüzde de böyle burada sanatçının bireysel hareketi dikkat çekmektedir. Kitle hareketlerine bakın kalıcı bir şey göremiyorsunuz sadece yok edici özelliği olmakta oysa sanat öyle midir?  Sanatçının bireysel olarak yaptığı eser yüzyıllarca ses getiriyor. Örnek verecek olursak; Picasso Guernica tablosu bugün hala yapıldığı dönemi size anlatıyor ve bu sanatçının size bireysel anlatım gücünün ne kadar güçlü olduğunu belirtiyor.

Toprak sanatında sanatçı nasıl ki bir içsel dönüşüm ve dokunuş yaşıyorsa edindiği felsefi bilgi doğrultusunda, sanatın iyileştirme gücü ile insana dokunuşlarda da bulunuyorsunuz. Sanat insana insanoğluna çok büyük bir lütuf olarak verilmiştir. Sanatınız şifa dağıtır. Bu düşünce ile önce otizmli tanılı çocuk ve bireyler ile 10 yıl önce resim ve seramik üzerine uygulamalara başlamıştır. Bazen güç ve cesaretten bahsederiz ya işte o gücü bize sanat verir. Hiç bilmediğiniz bir alanda ışık olmaya çalışırsınız. Otizmli bireylerle 10 yıl önce başlayan çalışmalarda derinlemesine araştırmalar yaptığınızda çok yetenekli oldukları görebiliyorsunuz. Çok zeki olduklarını size anlatamazlar, farklı iletişim dilleri ile size hissettirirler.

Otizmli çocuk ve bireylerle çalışmak sizi tekrar zihin yoluna çeviriyor. Onlarım sanatsal olarak değerlendirdiğinizde insanın özündeki o naif sanatı görebiliyorsunuz. İşte bu nokta da ulaşamadığımız ne kadar özel gereksinimli bireylerin kaçına ulaşabiliriz sorusunun ardında size sanatsal ifadeleri nasıl olacak diye düşüncelere takılıyorsunuz. Sizin onların eserlerini gördüğünüz de nasıl duygu hissedersiniz bilemeyiz.

Bize sorarsanız bir uygulamayı onlara yaptırmak ve içlerinde saklı olan o cevhere ulaşmak günlerimizi aylarımızı alabiliyor. Bu nokta seramik sanatının bize vermiş olduğu sabretme ve bekleme süreçleri devreye girer. Beklediğiniz zaman diliminde otizmli bir çocuğun ve bireyin çok çizimlerini göre biliyorsunuz. Sanatın iyileştirici gücünü fark ettiğiniz anda bireyde uygulama mutlaka devam edilmelidir. Otizm vakfı ile yapmış olduğumuz özellikle seramik uygulamalarında küçük motor kaslarının seramik kili ile gelişimine destek oluyorsunuz öfke nöbetlerini atlatmasını sağlıyorsunuz. Küçük motor kas gelişimi için seramik kil uygulamaları tüm çocuklarla yapılmalıdır. Buradaki amaç estetik bir biçim ya da yetenek değil gelişime destek olmaktır. Toprakla uygulama yapmayan bir çocuk ya da bireyin parmak kasları yeterince gelişmez ve güçlü değildir. Kadim zamanlara tekrar dönersek özümüz toprak gücümüzü topraktan alırız.

Toprak sizi her zaman iyileştirir. Enerjinizin en düşük olduğu dönemlerde sizi yeniler… ve siz bunun farkında olmazsınız. Zihninizi temizler, içe dönüşleri sağlar. Toprak size felsefesindeki yaşam anlayışı hayatın tüm alanlarında basit şeylerle huzura ulaşmayı ve ruhun arındırılmasını vurgular. Toprak dokunurken oluşan temel düşünce; her şeyin geçiciliği, hiçbir şeyin mükemmel olmadığı, eksik kaldığı üzerine kuruludur. Aslında bu da sizi Zen anlayışındaki atmamak, yenilememek, sadelik, zarif bir basitlik ve kendiliğindenliğe getirir.

Toprağa dokunmak size gerçek sadelik, sakinlik, açıklık, değer bilmek, kendine özgülük, bütünlük, ekonomiklik, en aza eğilim, mütevazılık, içtenlik, incelik, eşitlik, sezgisellik, yavaşlık, bitmemişlik; olduğu gibi kabul, sessiz bekleyiş, anlayış, tahammül, sabır ve saflık kazandırır. Hiçlikten gelip hiçliğe gitmeyi, belirsizliği, doğmayı, büyümeyi, çürümeyi, ölmeyi olağan karşılamak. Bu felsefede oluşan seramikler doğal görünümlü, formlarda dile gelir. Toprak üstadları aydınlanma deneyimlerini ve tüm varoluşun içindeki aydınlık doğayı uyguladıkları sanatlarda yansıtmışlardır.

Güven Baykan (@guvenbaykan) • Instagram fotoğrafları ve videoları

Sibel Aktaş (@sibelaktas06) • Instagram fotoğrafları ve videoları

1974 Yılında Adana’ nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 1998 yılında, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Uygulamalı Sanatlar Bölümü Seramik Öğretmenliğinden mezun oldu.2003 yılında, Gazi üniversitesi eğitim bilimleri enstitüsünde seramik eğitiminde yüksek lisans eğitimini tamamladı.

2004-2005 yılları arasında Gazi Üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Fakültesinde seramik teknoloji dersi verdi.2004 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi sergi salonunda Sessiz çığlıklar isimli seramik sergisini açtı.2003-2004 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinde yapmış olduğu iç ve dış mekan pano çalışmalarını gerçekleştirdi.

2005 Yılında T.C. Kültür Bakanlığı 75.yıl sergi salonunda seramik sergisini açtı. Aynı yıl içerisinde Gazi üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi sergi salonunda seramik sergisini açtı.

2006 Yılında Yüksel Seramik Fabrikasında Sanat Atölyesini kurarak Türkiye de gerçekleştirerek Seramik sektöründe sanatsal seramiklerin yer edinmesini sağlamıştır. Yurt içi ve yurt dışı seramik fuarlarında yapmış olduğu tasarım ve seramik uygulamalar ile ilgi odağı haline gelmiştir.

Sanatçı 2013 yılında Başkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi galerisinde açmış olduğu ‘’Varoluş’’ sergisi ile seramik sanatında farklı adımlar atmıştır.

Sanatçı Seramik sanatında yapmış olduğu özgün tasarımları, iç ve dış mekânlara yapmış olduğu seramik panoları ve seramik tasarımlarında ile seramik sanatında farklı bir yer edinmiştir.

Aktaş Seramik tasarımlarında somut ifade yerine düşünceyi sorgulayan eserler oluşturmaktadır. Sanatçı sanatsal ve sosyal sorumluluk projelerine devam etmekte olup aynı zaman da ’’Sanatla Terapi’’ üzerine çalışmaları ile projelerine farklı bir yön çizmeye başlamış olup bu alanda eğitimlerine devam ederek sertifika programlarına katılmıştır.

 

 

The following two tabs change content below.
1987 Denizli Geleneksel Tiyatro Şenliği’nde Oktay Arayıcı’nın Rumuz Goncagül adlı oyunundaki  “Müfit Mürted” karakteriyle en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. 2013 yılında yazmaya başladı ,ilk şiir kitabım 2015 yılında “Akşamlık” adıyla, ikinci şiir kitabım 2016 yılında “Yol Hep İkiye Ayrılır” adıyla, üçüncü şiir kitabı 2019 yılında ‘’Havada Üç Beş Martı’’ adıyla Telgrafhane Yayınevi tarafından yayımlandı. 2017'de Ankara Özel Tevfik Fikret Okulları öğrencileriyle hazırladığı "Bir Orman Şiir Fidanı" isimli kitabı yayımlandı. "Akşamlık" adlı oyunu Türkiye prömiyerini Trabzon'da yaptı ve birçok tiyatro festivaline katıldı. Oyun 2018 yılında Direklerarası Seyirci Ödülü’ne layık görüldü.

Son Yazıları Güven Baykan (tüm yazıları)

BU SAYFAYI PAYLAŞ

.