Vahap Aydoğan

Vahap Aydoğan

Aynılaşan Yüzler ve Satın Alınan Güzellik Endüstrisi…

Bakan gözlerin arka planda tanımladığı bir algoritma aslında güzellik.

Kültürün, zamanın, etnisitenin bakış açısıyla harmanlandığı bir yön…

İçinde bulunduğumuz çağın, güzellik ve estetik  anlayışı düşünce biçimimizi sarmaşık gibi saran  ‘aynılaşma’ vebasından nasibini almış bir  kavramla karşımızda durmakta.

‘Bir kara kurbağasına güzelliğin, ne olduğunu sorun. Size kahverengi sırtını ve sarı karnını, geniş düz boğazını ve küçük başından pörtlemiş iki yuvarlak gözleriyle güzelliğin dişisinden oluştuğunu söyleyecektir. Gineli bir siyahiye sorun: onun için güzellik siyah yağlı bir cilt, içe gömük gözler ve düz bir burundur. Şeytana sorun: Size güzelliğin bir çift boynuz, dört pençe ve bir kuyruk olduğunu söyleyecektir’’

Güzellik ve estetik kavramları her ne kadar felsefenin içinde yaşayan bir tema olsa da, hayatımızı yakından ilgilendiren bir konu aynı zamanda.

Güzelliğin konusunu oluşturan; insanın var olması ile birlikte süregelen bir olgu.

İnsan, karşılaştığı ya da tecrübe ettiği her nesneyi anlamlandırma yoluna gider ona güzel, çirkin, iyi, kötü, yararlı anlamlar yüklemeye çalışır.

Bazen bir metadan, bazen ise bir bedenden aldığımız hazzın ruhumuza işleyiş biçimi olarak da tanımlayabiliriz.

Güzellik yada estetik kavramının hem sosyal medya, hem de kapital endüstrinin aynılaşan yanlarına değinmek gerekirse;

Güzellik endüstrisi olarak da tanımlayabileceğimiz bir olgu, dejenere bir sistemde manipüle edilen ideal hatların sınırlarını çizen bir sistemden bahsediyorum. 

Yaşlanmaya karşı gençleşmek adına aynılaşan ve ideal olanı bizlere empoze eden bir güzellik endüstrisi ile karşı karşıyayız.

Cerrahi yöntemlerden, kozmetiğe, dermatologlardan, giyim sektörüne kadar uzanan bir çark bu …

Vahşi kapital sistemin insana dayattığı ideal ölçütlerin karmaşasında kendini ruhuna yabancılaşmak bir nevi.

Aynılaşan giyim, aynılaşan vücut hatları, aynılaşan yüzler…insan bedeni üzerinden dayatılan dolgun bir dudak, şişirilmiş yanak ve ifadesiz yüz hatlarını ideal olarak sunan güzellik endüstrisine  nasıl bir algıyla yaklaşıyoruz?

Yüz ifademiz, bedenimiz aynılaşırken ruhumuza yabancılaşmıyor muyuz?

Bizlere dayatılan güzellik algısının idealini belirleyen kişi ve endüstriyi nasıl tanımlıyoruz?

Kendi farklılıklarımızın güzelliklerinden bir haber yaşayıp ideal olanı dayatan, güzellik algısının ise adeta kölesi oluyoruz.

Bu endüstrinin en büyük ayağı sosyal medya üzerinden yapılan reklamların çekiciliği…

Erkek yada kadının ideal yüz hatlarının ne olduğunu, koltuğunda oturduğunuz dermatoloğun ve güzellik merkezinin algısına bırakıyoruz kendimizi.

Tıpkı fabrikasyon bir kalıptan, alınan maske gibi tek tipleşen aynılaşan hatlarla karşılaşıyoruz.

Bizi biz eden mimiklerimizden, trendleri yakalamak için kovaladığımız vahşi kapital sömürünün çarklarında mutluluğu arayan mutsuz, umutsuz bir insan yığınıyla aynılaşırken, aynılaşmak istediğimiz insan tipinin ayak izlerinde yürümeye devam ediyoruz. 

Kendi kriterlerimize, kendi tarzımıza kendi damak tatlarımıza dahi yabancılaşıyoruz.

Farklılıkların ve bizim birbirimize benzemediğimiz yanlarımızla güzel olduğumuzu maalesef unutuyoruz.

Popüler kültürün dayattığı  tüketimin bir nesnesi haline gelmiş olan beden ölçüleri günden güne değişirken  güzellik endüstrisi ise yeni ürün yeni trendler üretmeye devam etmekte; burada temel amaç, sağlık, estetik, spor merkezleri gibi belirlenen ideal ölçülere ulaşmayı sağlayacak güzellik endüstrisinin ayakta kalabilmesini sağlamak…

Medya, sosyal platformlar, kişilerin güzellik ideallerinin yansımalarını,  onları nasıl gördüklerini, nasıl kontrol etmeye çalıştıklarını ve başkalarından nasıl farklı göründükleri hakkındaki geri bildirimlerini farklılaştırarak sunduğuna da şahitlik ediyoruz.

İdeal olan güzelliğe ulaşma güdüsü ergen ve  yetişkin insanlar arasında bazen sağlık problemlerinin ötesinde beden memnuniyetsizliği  üzerinden ölüme dahi götüren süreçlerde yaşanmıyor değil…

Ayrıca, sosyal medya kullanımı ile beden imgesi arasındaki korelasyon sıradan bir ilişkiden ibaret değil; kendi güzellik algısıyla başka güzellik imgelerini kıyaslamak kişi üzerinde psikolojik etkileri  ve bireysel yetersizlikleri de beraberinde getiriyor.

İster geleneksel medya anlayışı ister yazılı medya da güzellik algısını bir kalıp olarak sunduklarını da görmekteyiz.  Sunmanın yanı sıra ideal olanında sınırlarını çizip özellikle dayatmakta. Bu dayatma aslında  abartılı kaslı erkeğin ve (sıfır) ince kadının güzellik endüstrisi üzerinde bir manipülasyona da zemin hazırlamakta.

Albert Camus Şu tanımayla durumu özetler nitelikte 

“Güzellik altından kalkılamaz bir yüktür, tüm zamanlara yaymak isteyeceğimiz sonsuzluğu sadece geçici bir an için sunarak bizi umutsuzluğa sürükler.” 

Fiziksel anlamda endüstrinin bize dayattığı standartlara uymakla o kadar ilgilendik ki  edildik ruhumuzu besleyen, öz dediğimiz benliğimizin rezervlerinden uzaklaştık.

Yıllardır bize bir eşyanın bir kıyafetin bir saçın bizlere nasıl uyum sağladığıyla değil de , bizlere sunulanlara uymak, onların kalıplarına girmekle uğraştık.  Ama bir yandan trend olan başka bir konuda ruhumuzu besleyecek aktiviteleride beraberinde sunmakta. 

Uzunca bir zaman kendimize yakışıp yakışmadığını dahi sorgulamadan, bize sunulan saç renklerini, estetik yapıyı ve giyim tarzını ‘güzellik’ olarak benimsedik. Oysa artık gerçek güzelliğin sırrının kuaför salonlarında, moda dergilerinde ve pahalı butiklerde değil, mistik alanda saklı olduğunu söyleyen endüstrinin;  ruhun şifalanması adına tuz odası seansları, yaşam koçları, nefes koçları, orman banyoları gibi endüstrinin başka bir alana evrileceğini de görmüş olacağız.

Kapital alanda dayatılan her olgu bizleri tabii olduğumuz doğamızdan uzaklaştırıp yalnızlaştırmakta…

Zincir restoranlarda çiğ denecek kıvamda etlerin yenildiğini, kahvenin içinde altın yaldızlı tozların serpildiği, trendleri yakalamak adına giyim tarzımızdan ödün verdiğimizi bir süreci yaşıyoruz. 

Bir tercih olması elbette kabul edilebilir. Ama bahsettiğim ortamlarda fiilin değil, olduğunuz yerin önemine dem vurmanın bizleri aynılaştırdığını düşünüyorum.

Düşünün bir sergide sergiyi gezmiyor, konserde sese ve sanatçıya odaklanmıyor yediğimiz yemeğin dahi tadını almadan resmini videosunu çekip hemen sosyal alanda paylaşıp trend olmaya çalışıyoruz

.Var olduğumuz  ortamın öznesi olmaktan uzak kalıyoruz.

Dayatma sadece bir güzellik endüstrisi üzerinde değerlendirmekle kalmıyor sosyal platformlarda bile aynılaştığımızı görüyoruz…

Son olarak; siz bir ideali satın almıyorsunuz. İdeal olarak bizlere sunulana benzemek için emek ve finans anlamında tasarrufta bulunmuş oluyorsunuz.

ideala yaklaşmak için zorbalığa maruz kalmamak, başkalarından ayrı bir yerde konumlandırılmamak ve en acısı da onaylanmak, bu ideale uzanmak için tüm paramızı , enerjimizi harcıyoruz….

Sanatla sağlıkla…

 

The following two tabs change content below.
Vahap AYDOĞAN İlk ve orta öğrenimi Mardin yaptım. Diyarbakır Fatih Lisesinden mezun oldum. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden mezun olduktan sonra profesyonel olarak , Avrupa Avusturalya ve Amerika’ da sürreal biyografileri tuvale aktararak hem görsel hem de plastik sanatlar alanında eserler verdim. Türkiye’nin bir çok yerinde Karma ve kişisel sergiler açtım. Kültür sanat alanı ve birçok platformda farklı alanlarda yayınlar yapmaktayım. Son beş yıldır sadece kişiye özel tasarımlar yaparak eserelerimi dijital platformlarda @san_artt ismiyle yayınlıyorum… Özgün ve kendi ürettiğim biyografi temelli eserlerde insanın duygu dünyasını odak alan çalışmalar yaparak kişi ile tablo arasında bir köprü görevi görüyor, doğumun var olduğu her süreçte, ölümün de bir hakikat olduğu ve bu yolculukta insanların yaşamlarında topladığı anılarını, aşklarını, nefretlerini, acı hatıralarını ve aynı zamanda sevgiyi ve umudu da bir karede inşa etmeye devam ediyorum.
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.