YENİ YÜZYIL

YENİ YÜZYIL

Dr.M.C.YAĞMURDUR

Yaklaşık 100 yıl evvel, Küçük Asya’da kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir ulus-devlet olmaktan öte bir evrensel medeniyet projesi örneği idi.

Bunun çok çeşitli nedenleri vardır. Beş yüz yıldır bilgi çağını yakalayamadığı için, akça tagşişleri vb ile enflasyona her zaman yenik düşen ekonomisiyle çatırdaya çatırdaya çöken, burjuvazisi olmayan, Devlet-i Aliyye denilen bir siyasal yapının ardından kurulmuştu. Bu devletin bakiyyesi Küçük Asya ve Trakya’nın bir bölümü olan topraklar idi. Kurucu unsuru ise, etnik kaygıları bir tarafa bırakarak kendisini Türkiye Halkı  olarak tanımlayan topluluktu. Böyle bir halkın yarattığı bu ulus devletin kurucu kadrosu ve lideri Atatürk  başta olmak üzere, İslam coğrafyası ile Avrupa ve Batı medeniyeti arasında kritik jeostratejik bir noktada olmanın bedelinin yüksek olacağının daima farkında olmuşlardır.  Oluşturulan bu laik halk cumhuriyetinin iç ve dış politikası ise bu bilinç ile yönlendirilmiştir.

 

Elbette burada temel hedef çağdaş ve modern anlamda demokratik-laik ve sosyal bir hukuk devleti yaratılırken, bu anlamda burjuvazisiz bir toplumda kurgulanan  etnosentrik olmayan bir ulus devlet modelinin emperyalist ülkelerin sosyokültürel ve ekonomik baskısındaki diğer mazlum milletlere de bir örnek teşkil etmesi söz konusu olmuştu.

Bu durumda Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti sayesinde, seküler ama laik olamayacağı açık olan, yüzyıllardır alışılmış ümmet birliğine dayalı İslam devlet anlayışı değişiyor, Müslüman toplumlar ise laiklik kavramı ile tanışmış oluyordu. Ancak ümmet anlayışı, emperyalizmin her zaman işine gelmiş ve onun tarafından desteklenmiş ve teşvik edilmiştir. Hilafet kavramı ise bu bağlamda panislamizmin ayrılmaz bir parçası olarak sömürgeci ülkeler tarafından daima gündemde tutulmuş ve köktenci İslamcı siyasetin sloganı haline getirilmiştir .

 

Bunun yanında, İslam dini ve onun peygamberi Hz.Muhammed özellikle batı   emperyalizminin araştırma ve ilgi odağı olmuş, oluşan bilgi birikimi sayesinde sufizm de püriten bir anlayışla yorumlanarak neosufizme dönüştürülmek suretiyle Balkanlardan, Kafkasyaya ve Hindistan’dan Asya içlerine oradan güneydoğu Asya’ya dek uzun vadeli sömürge politikaları belirlenmiştir. Elbette bu politikalar,  doğu-batı ve Hristiyan-Müslüman kutuplaşmasını soğuk savaş dönemindeki sözde ideolojik kutuplaşmanın bile üzerinde derinleştirmekten öteye de gidememiştir. Bunun en tipik örneğini, 1964 yılında Mısır’ın Arap miliiyetçisi lideri Cemal Abdülnasır’ın politikalarının kurulmasında etkin olduğu FKÖ kamplarının, Ürdün’den Lübnan’daki Bekaa vadisine alel acele taşınması olayıdır.  12 Mart Muhtırasi döneminde kimi sol örgütlerin üyelerinin bu kamplarda eğitildiğini akılda tutmak gerekir. SSCB adı altında kutsal emeği sömüren idrolojik maskeli Slav milliyetçiliğinin batı emperyalizmi ile nasıl işbirliği içinde oldukları bir tarihi realitedir. Bu konunun detaylarına başka bir yazımızda ayrıca değineceğiz.

 

Günümüzde ise korkunç bir dinsel kutuplaşma AB, ABD ve Rusya’nın aralarındaki konsensüs sonucunda yine devam ettirilmektedir. Aslında burada batı ülkelerinin, İslam toplumlarında ulus bilincini baskılayarak “kutsal devlet”ten “modern state” e geçişi engellemek hedefinde oldukları rahatlıkla söylenebilir. Bunu yaparken de İslam dinin seküler/dünyevî olan ama laik olmayan vasfını ustalıkla kullanmakta  oldukları, sosyokültürel ve ekonomik programlarını bu eksende başarıyla dayatmaktaki israrları insafın ötesindedir. Bu hedefe yürürken, “kutsallık atfefilen otokrasi”, adına ne dersek diyelim hem Rus hem de Batı emperyalizminin onlar açısından vazgeçilmez enstrümanıdır.

 

Bugün dünyada gelinen noktada, batı emperyalizmi dinsel ideolojik kutuplaşmayı kullanarak mülteciler ve onların yarattığı ekonomik sorunu çözemeyecektir. Rusya ise sıcak denizlerdeki ekonomik ve siyasal çıkarları uğruna, batının radikal islamcı politikalarına kayıtsız kalmasının bedelini kendi topraklarına göçmen yerleşmesine müsaade etmek zorunda kalarak  ödeyecek gibi gözükmektedir.

 

Unutmamak gerekir ki artan dünya nüfusu, yeryüzünün kısıtlı doğal  kaynakları ve değişen iklim şartları yeni yerleşimler ve tarım alanlarının oluşturulması ve nüfus yoğunluğunun az olduğu ülkelere dikkatin daha da yönelmesini zorunlu kılmaktadır.

 

Su başta olmak üzere kısıtlı doğal kaynakları ile nüfusunun büyük kısmı müslüman olan 3.dünya ülkeleri için modern anlamda demokratik laik sosyal hukuk devleti anlayışı ile yapılacak bölgesel ittifaklar tek kurtuluş yoludur.

 

Geçmişte, Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin örneği ve liderliğinde kurgulanan Balkan Antantı, Sadabâd Paktı vb. ile ulaşılmak istenen yüce hedefe (Pax Turcica), sömürgeciliğin denetimindeki hilâfet eksenli püriten panislamist politikalar ile ulaşmak mümkün gözükmemektedir.

Bunun için uyanış zorunludur. Bu uyanışın  temelinde ise rasyonel akla dayalı eğitim ve öğretim politikaları ile üretim ekonomisi yatmaktadır. Dünyada ya öncü ya da artçı olmaktan başka bir seçenek yoktur. Artçı olmak mazlum milletlerin kaderi olmamalıdır.

 

Saygılarımla

Dr.M.C.YAĞMURDUR

The following two tabs change content below.
Prof.Dr.Mahmut Can YAĞMURDUR 03.08.1967 Tarsus Doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Mersin’de yapmıştır. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1991 yılında mezun oldu. Aynı üniversitenin Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’ndan 1996 yılında Genel Cerrahi uzmanlığını aldı. Özel sektör ve Sağlık bakanlığına bağlı eğitim araştırma hastanelerinde çalıştı. 2006 Yılında Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda Genel Cerrahi doçenti oldu. 2011 yılında Cerrahi Onkoloji uzmanı oldu. 2015 yılında Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesinde profesör ünvanını aldı. Bu üniversitede genel cerrahi anabilim başkanlığı başkanlığı ve cerrahi tıp bilimleri bölüm başkanlığı yaptı. Halen Ankara’da serbest hekim olarak aktif cerrahi yaşantısına devam etmekte başta onkoplastik meme kanseri cerrahi tedavisi olmak üzere çalışmalarını sürdürmektedir. Uluslararası indekslerde taralı dergilerde basılmış 50 nin üzerinde yurtdışı yayın ve iki yüzün üzerinde yabancı ve  yerli yayın ve tebliğler ile kitap bölümü yazarlığı da mevcuttur. Bu yayınlar uluslararası dergilerde 1000’in üzerinde atıf almıştır. En çok referans gösterilen ilk 6000 akademisyen içerisinde yer almaktadır. Klasik Türk Musikisi ile ilgilenmekte klasik makamlarda beste çalışmalarını sürdürmektedir. Halen Mevlana Kültür  ve Sanat Vakfı yönetim kurulu üyesidir. “Healt World News” sitesinin düzenli yazarları arasındadır. Evli ve 1 kız çocuk babasıdır. İyi derecede İngilizce bilmektedir

Son Yazıları Prof.Dr. Mahmut Can Yağmurdur (tüm yazıları)

BU SAYFAYI PAYLAŞ

.