MÜZELER KENTİ VİYANA’DA
ALBERTİNA MÜZESİ VE EGON SCHİELE SERGİSİ
Kadir ŞİŞGİNOĞLU *
VİYANA; İki Dünya Savaşının Yıkımı ve Yorgunluğuna Rağmen Asaleti ile Anıtlaşmış Bir Kent
Kentleri güzel ve saygın kılan; kendini yenileyebilen, sürdürülebilir kültürel potansiyeli ve sahip olduğu kültürel mirasıdır. Viyana’nın dünya sanatının buluşma noktası haline gelmesi, en ünlü bilim insanlarının, müzisyenlerin, ressamların orada yetişmesi tesadüfi değildir. Viyana, tam anlamıyla tarih, kültür ve sanat kentidir. Beethoven, Mozart , Gustav Klimt ünlü Psikiyatr Sigmund Freud bu kentin kültür ikliminden beslenen önemli isimlerden bazılarıdır. Garip bir tesadüf 1913 yılında Hitler, Stalin, Troçki, Tito da Viyana’da yaşamıştır.
Viyana’da geçireceğiniz birkaç gün bile; geçmişte iki kez kuşatıp, kapısından dönmüş olmanın burukluğunu fazlası ile yaşatır size. Kuşatmalardan önce Viyana’yı gezen Evliya Çelebi de;
“Bu şehrin her şeyi beğenilir ve meşhurdur, ama binlerce aferin tüm hekim, cerrah, göz hekimi, nakkaş, saatçi, tüfenkçi ve çıkrıkçılarına, sokaklarının temizliğine, yöneticilerinin becerikliliğine, alışverişlerinde ölçü ve tartılarında hile yapmayıp yalan söylemediklerine, adaletlerine, halkının huzur içinde olup zulmetmediklerine, suyunun ve havasının hoşluğuna, ürünlerinin temizliğine, zarifliğine, başka bir kokulu ve renkli çeşitli çiçeklerine, bütün halkının herkes ile güzel geçinip gariplere dost olup gönül aldıklarına, vilayetlerinin her şeyden güven içinde olduğuna binlerce aşk olsun ki ; İslam diyarında böyle güvenlik, huzur ve adalet yoktur” diyerek öyle güzel ve hayıflanarak anlatmışki. Bu özelliklerini yüzyıllardır koruyabildiği için yedinci kez “dünyanın yaşanabilir en iyi kenti” seçilmiş. İki Dünya Savaşının yıkımını ve yorgunluğunu yaşamasına rağmen, sakinliğini ve güzelliğini mağrurluğu ile bütünleştirmiş, asaleti ile anıtlaşmış bir kent Viyana .
Avusturya’nın dönüşümünde, Viyana’nın bir kültür başkenti haline gelmesinde Habsburg Hanedanı’nın desteği, etkisi çok fazladır. Tarihi Viyana bölgesinde ayakta kalmış, tarihi mimari eserlerin çoğunda görkemli mimari tutkunu ve sanat koleksiyoneri Habsburg hanedanlığının izi vardır. Viyana’nın mimarisi bir çok klasik Avrupa kentine nazaran Gotik veya Romanesk değil, zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat akımı olan ‘Art Nouveau ve Barok’tur.
Müzeler Kenti Viyana’da Köklü Bir Devlet Müzesi -ALBERTİNA MUSEUM
Bir kentin kültür mirasının derinliklerini müzelerinde görebilirsiniz. Yüzün üzerinde müzeleri ile aynı zamanda bir müzeler kentidir Viyana. Müzeler bölgesinde aynı alan içinde dört müzeden oluşan Museum Quartıer, onun karşısında gösterişli Barok mimarisi ile birbirine nazlanarak bakan Doğa Tarihi ve Sanat Tarihi Müzeleri … Habsburg Sarayının içinden geçip Opera binasına doğru giderken köşede adını verdiği meydan Albertinaplatz’da bulunan Albertina Museum Viyana’nın kültür incileridir. Albertina; bir Paris –Louvre, Orsay ve Floransa -Uffizi ‘yi görenlerin kıyasladığında kısmen hayal kırıklığı yaşayabileceği bir müze. Ancak; düzenlenişi, çarpıcı geçici sergileri , çok sayıda sanatçının eserlerinin bir arada bulunuşu, çeşitli ve zengin koleksiyonu ile sanat ve müze tutkunlarının görmesi gereken müzelerden biri .
Müzenin ilk binası 17. yüzyılda Taroucca Sarayı olarak inşa edilmiş. Daha sonra el değiştirerek Habsburg Dükü Albert’in “Albertina Sarayı” olarak anılmaya başlanmış. Zaman içinde restorasyonlar, yenilemeler, değiştirmeler, eklemeler görmüş. Etrafında yer alan pek çok daire ve salon ile klasik Avusturya mimarisinin en gösterişli örneklerinden biri haline gelmiştir.
Viyana’nın en değerli müzelerinden olan Albertina Müzesi, mimari projeler, fotoğraf, grafik ve sanat eserleri gibi üç büyük koleksiyondan oluşan dünyanın en büyük ve değerli koleksiyonlarına ev sahipliği yapıyor .
Mimari proje koleksiyonu 15.000 proje ve yaklaşık 10.000 sayfa ek çizimden oluşuyor. Koleksiyonda 16, 17 ve 18. yüzyıllara ait 2.000’e yakın İtalyan mimarın çizimleri bulunuyor.
65.000’den fazla çizimin yanı sıra ağaç baskı, taşbaskı ve gravür gibi tekniklerle yapılmış bir milyondan fazla baskı eseri , bir o kadar da modern grafik çalışmalardan oluşan koleksiyonu , dünyanın en geniş ve en önemli grafik eser koleksiyonlarından biri. Bu koleksiyona dahil edilen Aliye Berger, Burhan Doğançay, Sarkis’in eserlerinden sonra Mediha Didem Türemen’in ağaç baskı eserinin müzenin daimi koleksiyon bölümüne kabul edilmiştir. Albertina Müzesi Burhan Doğançay’ın ölümünden sonraki dönemde 60 kadar eserinden oluşan bir sergiyi 6 Temmuz-1 Ekim 2017 tarihleri arasında izleyicilerine sunmuştur.
Fotoğraf koleksiyonunda ise, stüdyo fotoğraflarının yanı sıra, erken dönem renkli fotoğraflar ve resimsel çalışmalarla birlikte, arşiv büyük oranda bilimsel ve reklam fotoğrafçılığı işlerinden oluşuyor.
Albertina müzesinde bulunan pek çok sanat eseri Maximilian’ın kendisini ve krallığını övmek için o dönemin en önemli sanatçılarına sipariş vererek yaptırmış olduğu birbirinden güzel eserlerden oluşuyor. Resim ve heykel Koleksiyonunda sanat tarihinin farklı dönemlerinden Leonardo da Vinci, Michelangelo, Albrecht Dürer, Rembrandt , Rubens, Lorrain, Delacroix, Manet , Renoir, Cézanne, Lautrec, Gauguın, Paul Signac, Degas, Kirchner, Max Pexhtein, Jawlensky, Auguste Macke, Beckman, Feininger, Schiele, Klimt, Kokoschka, Vlaminck, Duffy , Andrea Derain , Baselitz, Kandınsky,Franz Marc, Chagall, Paul Klee, George Braque, Picasso, Rodin Kupka, Moholy Naggy, Warhol, Rauschenberg , gibi çok sayıda ünlü sanatçıların, ünlü eserleri ile birlikte farklı dönemlerinden hiç görmediğiniz eserlerini de görebilirsiniz.
Leonardo Vinci’nin anatomik desenlerini, Alberth Dürer’in “tavşan” ve “eller” gibi çok ünlü çizimlerini, “kesekli ot” ve “mavi kuzgun kanadı” gibi suluboya etüdlerini, Kandınsky, Feininger, Chagall eserlerinin orijinallerini, Avusturya’da modern sanatta çığır açan dehalardan Egon Schiele, Gustav Klimt ve Oskar Kokoschka’nın çarpııcı yapıtlarını görmek heyecan verici olacaktır. Pointilist ressam Signac’nın eserlerini incelerken şimdiye kadar hiçbir katalogda yer almayan “İstanbul –Golden Horn” resmini görmek sizin için de sürpriz olabilir.
Dünyanın en fazla sayıda sanat eserini koleksiyonunda bulunduran Albertina Müzesi; koleksiyon yönetimi, depolama, arşivleme, eser koruma , sergileme konuların da disiplini ve titizliği ile öne çıkmaktadır.
Egon Schiele – Albertina Museum’da Viyanalı Bir Sanat Dehası
Albertina Müzesi ziyaret ettiğim sırada 1918’de ölen Egon Schiele’yi anmak için geniş kapsamlı Schiele Koleksiyonu arasından büyük bir sergi oluşturmuştu. Sergi Schiele’nin ressam olarak gelişimi hakkında eşsiz bir genel fikir sunduğu gibi, eserlerinde önemle vurgulamaya çalıştığı “insanın varoluşsal yalnızlığını” görme, izleme fırsatı veriyordu.
Dışavurumculuk akımın önemli ressamlarından sayılan Egon Schiele 1890 yılında Viyana yakınlarındaki Tulln’de doğdu. Annesinin verdiği destekle sanat eğitimi alan ressam 16 yaşında akademi öğrencisi oldu. İlk zamanlarına ait çalışmaları Klimt’e oldukça yakın olmakla beraber, kısa süre içinde kendi kişiliğini ortaya koydu. Bir süre sonra akademiden ayrılarak bir grup öğrenciyle birlikte Neukunstgruppe’u (Yeni Sanat Grubu) kurdu. Egon Schiele hayranı olduğu ve ustası olarak gördüğü Gustav Klimt’e çalışmalarını gösterme fırsatını burada elde etti. Klimt birkaç çalışmasını satın alarak destekledi. Genellikle çalışmalarını sulu boya ve kurşun kalem kullanarak yaptı. Hastalıklı, vücutlarında deformasyonlar oluşmuş bozuk bedenli insanları resimlemiştir.Kişilerin yüz hatları belirgindir ve figürleri toplumsal değer yargılarına ters gelecek kadar erotiktir. Bu yüzden mahkeme tarafından yaptığı çalışmalardan birisinin “törenle yakılmasını izleme cezasına” mahkum edilmiştir. Egon Schiele; çoğunlukla parası olmadığı için bulduğu her kağıda çizimler yapmıştır.… Freud’ün psikanalitik teorilerinden esinlenerek, eserlerinde bilinçaltını resmetmeye çalışmıştır. İlk kişisel sergisini Viyana’nın önemli galerilerinden Miethke’de açar. 1.Dünya Savaşının şiddetinin arttığı yıllarda askere alınıp İspanya’daki grip salgınından ölene kadar askerlik görevini sürdürür.
Egon Schiele’in son yapıtı, aynı zamanda kendi ölüm yılı da olan 1918’de karısını çizdiği portredir. Öldüğünde yirmi sekiz yaşındaydı. Sekiz yıllık kısa sanat hayatında 3000’den fazla çizim ve 300’e yakın tablo üretmiştir. “ The war is over-and I must go” (Savaş bitti ve ben gitmeliyim) son sözü olmuştur. Katıldığı savaş fiilen bitmiştir ama sanat savaşında meydanı çok erken terk etmiştir Egon Schiele.
*TRABZON ÜNİVERSİTESİ, FATİH EĞİTİM FAKÜLTESİ, ÖĞRETİM GÖREVLİSİ, RESSAM-MÜZE YAZARI
Kadir Şişginoğlu
Son Yazıları Kadir Şişginoğlu (tüm yazıları)
- GALLERİA dell’ACCADEMİA ve Michelangelo’nun “ustalık eseri DAVUT” - Aralık 20, 2022
- DÜNYANIN İLK YERALTI SERAMİK MÜZESİ - Nisan 18, 2022
- Kadir ŞİŞGİNOĞLU Kent Kültür Vitrini Müzeler - Şubat 8, 2022