Alper Canıgüz İle Röportaj

İlk olarak Tatlı Rüyalar kitabıyla tanıdığımız, kitaplarını okudukça daha da çok sevdiğimiz  Alper Canıgüz ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…

Kitap yazmaya nasıl başladınız?

Babam okuma yazmaya pek düşkün bir insandı ayrıca iyi de bir hikaye anlatıcısıydı. Onun etkisiyle ben de hikayeler kurmaya, bunları arkadaşlarımla paylaşmaya başladım. İlk önce çizgi romanlar yapıyordum daha sonra Dârüşşafaka yıllarında, belki çizim işi biraz da zahmetli geldiğinden olacak, “eserlerimi” düzyazı şeklinde vermeye başladım. Bu yazdıklarım hem öğretmenlerin dikkatini çekti hem de arkadaşlarımın ilgisini kazandı. Öyle öyle kendimi yazarken buldum işte…

Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunusunuz. Ben de bir Boğaziçili olarak ve Boğaziçi ruhunu az biraz tatmış biri olarak merak ediyorum; Boğaziçili olmak yazınızı, dünyaya bakış açınızı ne derecede etkiledi?

Doğrusu ortaöğrenimini Türkiye’de tamamlanmış herhangi biri için, buna iyi özel okulların büyük çoğunluğuna da katıyorum, Boğaziçi’ne girdiğinizde karşılaştığınız hava en hafif tabiriyle afallatıcıdır. O güne dek, sınırları son derece keskin ve belirgin biçimde çizilmiş bir yolda itelenirken birden kendinizi pek çok şeyin sizin tercihlerinizle belirlendiği bir ortamda buluverirsiniz. Seçmeli derslerin çokluğu, aynı dersler için sunulan farklı “section”lar, kredili sistem, “overload” “add-drop” “withdrawl” vs… derken sudan çıkmış balığa dönersiniz. Buna bir de Türkiye’nin -ve bazen dünyanın- farklı yerlerinden farklı sosyo-ekonomik koşullarından gelmiş yeni çevrenizi, geniş sosyal imkanları ve o güne kadar inisiyatif kullanma konusunda mümkün mertebe cesareti kırılmış on sekiz, on dokuz yaşlarında bir genç oluşunuzu ekleyin, karşınızda ürkütücü ama bir o kadar da vaatlerle dolu, yepyeni bir dünya bulursunuz. Bu “hava değişikliği” bana iyi gelmiştir açıkçası, tam olarak şöyledir diyemem ama herhalde hem hayata bakışımı zenginleştirmiş hem de bir yönüyle yazdıklarımı olumlu biçimde etkilemiştir.

Psikoloji eğitimi almış olmanızın kitaplarınıza etkisini nasıl yorumlarsınız?

Dediğim gibi hikayelerle, romanlarla gönül bağım çok erken yaşlarda kurulmuştu ve tahmin ediyorum ne okursam okuyayım yazdıklarımı bir biçimde belirlerdi. Öte yandan yine muhtemeldir ki, okuma tercihlerim beni psikoloji gibi bir sosyal disipline yönlendirmiştir. Spesifik olarak psikanalizin, farklı sanat dallarıyla uğraşan pek çok kişi gibi beni de etkilediğini söyleyebilirim sanırım. Örneğin Oğullar ve Rencide Ruhlar’ın yapısı fena halde bir psikanalitik terapi sürecine benzer.

                                      

Cehennem Çiçeği kitabınızda ‘’İnsanlar doğar, ölür ve sonra büyür’’ diye yazmıştınız. Okuyucularımız için bu cümleyi biraz daha açabilir misiniz?

Mâlum “öğrenme” psikolojideki kritik kavramlardan biridir. Pek çok bilim adamı farklı paradigmalara, amaçlara uygun olarak tanımlamıştır öğrenmeyi. Bunların arasında Thorndyke’ınki beni etkilemiştir: “Öğrenme hayal kırıklığıdır.” Gerçek bir dönüşüm yaratan her tür tecrübe, o güne kadar olageldiğiniz kişiyi geride bırakmanız anlamına da geliyor. Sözünü ettiğiniz giriş cümlesinin benim kafamdaki izdüşümü budur.

Haruki Murakami, ”Koşmasaydım Yazamazdım” kitabında koşma rutini ve yazı yazmasının bağlantısından bahsetmiştir. Sizin de yazımınızı güçlendiren veya yazımınıza etki eden bir rutininiz var mıdır?

Pek disiplinli bir yazar sayılmam maalesef. Açıkçası bir ritüelim ya da rutinim yok. Mümkün mertebe erken kalktığım, sağlıklı yaşadığım dönemlerin yazımımı olumlu etkilediğini söyleyebilirim ama.

Bir röportajınızda çocukluk dönemini büyük bir yalnızlık dönemi olarak gördüğünüzden bahsetmişsiniz. Bunu biraz açıklar mısınız?

Kendinizi henüz canlılık gibi olağanüstü bir durumda bulmuşken bir de insan olmaya intibak etmek durumunda kalıyorsunuz. Bir yandan fiziksel bir yandan ruhsal acıyla tanışıyor, kısa süre içinde bu duyguların sadece nesnesi değil öznesi olabileceğinizi de kavrıyorsunuz. Travmatik keşiflerle dolu, sancılı bir dönemdir çocukluk bu yönüyle. Psikolojik problemler yaşayan kişiyi, artık klişe bir şakaya dönüşmüş “çocukluğuna döndürme” gayreti bütün bütüne yanlış değildir yani.

Yine başka bir röportajınızda Alper Kamu karakteriyle ilgili hep içinizde olduğundan bahsetmiştiniz. Bu karakteri kaleme almak sizin için içinizdeki çocuğu yaşatmanın bir yöntemi midir? Alper Kamu ve  Alper Canıgüz birbirlerini nasıl etkilemişlerdir?

Ben onu olumsuz yönde etkilemişimdir o beni olumlu. Daha önce de birkaç kez söylemiştim, Alper Kamu benim çocukluğumu değil olmak istediğim yetişkini temsil eder.

Sizi çoğunlukla polisiye ağırlıklı romanlarınızla tanıdık. İlerleyen zamanlarda başka türlerde yazılarınızı görebilecek miyiz?

Polisiyenin yapısından yararlansam da ekseriyetle “bir vakayı çözmenin” ötesine geçen hikayeler yazmaya çalışıyorum. Tatlı Rüyalar ve Gizli Ajans bu yapının biraz dışında kalır, bundan sonra da böyle hikayeler yazabilirim, evet. Hatta bir sonraki romanım daha az polisiye olacak sanıyorum.

Türk edebiyatının geldiği noktadan memnun musunuz? Türk edebiyatının gelişimi açısından içinde bulunduğumuz dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son derece parlak yazarlarımızın iyi eserler verdiği bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum. Son yirmi yılda daha şehirli bir edebiyatın baskın hale geldiği gibi bir izlenimim var ve bence de bu iyi bir şey. Umarım Türk edebiyatı da benden memnundur.

Son günlerde Alper Canıgüz hangi şarkıları dinler, ne okur ve ne yazar? Gündemde yeni projeleriniz var mı? Sanatsever okuyucularımız merak ediyorlar…

Hâlâ ağırlıklı olarak rock dinliyorum galiba. Yanı sıra daha çok caz ve klasik batı müziği eklendi dinleme listeme; yaşla ilgili bir durum olsa gerek.

Önümüzdeki dönemde “Karayazı” adlı online bir polisiye okuma-yazma atölyesi başlatacağım. Bunu çok heyecan verici buluyorum ve günlerim ağırlıklı olarak bunun hazırlığıyla geçiyor. Bunun dışında bugüne kadar yazdığım öyküleri derlemek, gözden geçirmek, genişletmek, belki onlara bazı yenilerini ekleyip bir dosya haline getirmek gibi bir planım var.

Son olarak genç yazarlara tavsiyeleriniz nelerdir?

Maalesef hayatta nasihatin pek faydasız bir şey olduğuna inanırım. Can Yücel’in bir zamanlar gençlere verdiği tavsiyeye ekleyecek bir şeyim yok galiba: Votka bardaklarınızı soğuk tutun.

                      

The following two tabs change content below.

Minez Fersoy

Merhabalar, Ben Minez. Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümü öğrencisiyim. Mecmua İstanbul ve Cemiyet Sanat dergilerinde kültür-sanat ve söyleşi alanlarında içerik üreticisiyim. Fotoğrafçılık,resim, moda ve kültür-sanat özel ilgi alanlarım ve olabildiğince bunları sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Keyifli okumalar!

Son Yazıları Minez Fersoy (tüm yazıları)

BU SAYFAYI PAYLAŞ

.