Okuyucularımıza kendinizden ve sanat yaşamınızdan bahseder misiniz?
1994 yılında Konya’da bir sonbahar sabahında doğdum. Lise hayatımda kendini derslere verebilen bir öğrenci olamayıp zayıf karnelerle eve giden birisiydim. İlkokul resim dersi öğretmenim Jale Güler’in yönlendirmesiyle resim bölümüne hazırlandım ve lisansımı Selçuk Üniversitesi’nde dereceyle tamamladım. Lisans hayatımın ilk yıllarından bu yana pek çok yarışma ve sergiye katılıp ödüller elde ettim (Macaristan V. Balaton Szalon – Övgü ödülü, Uluslararası Sanat ve Sanatkârlar Topluluğu Kültür Derneği – 2. Lik ödülü, Çin- Chengdu Nongyuan Kültür ve Sanat’ın düzenlediği sergi katılımı gibi). Şu anda Selçuk Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimimin tez aşamasındayım ve odamı atölyeye çevirdiğim yaşam alanımda üretimimi halen devam ettirmekteyim.
Sanat anlayışınız hakkında bilgi verir misiniz?
İnsanlık yeryüzüne gelip nefes almaya başladığından itibaren doğayla iç içe olmuştur. Fakat günümüzde antroposen çağ diye adlandırdığımız bu dönemde teknolojinin gelişmesi, ülkelerin büyüme hırsı ve tüketim çılgınlığı ile birlikte insanların doğa ve dünya üzerindeki etkisini görmemek imkânsız. Sanat dediğimiz kavramın sadece güzellikleri yansıtması değil, problemlerin de konu edilebileceği bir olgudur. Doğaya olan duyarlılığımdan ve bir sanat eseri gibi görmemden dolayı bu kaos ortamının endişesi içerisindeyim. Bir insanın yere çöp atması benim yeni eser üretmeme kapı açıyor. Misafir olduğumuz bu dünyanın nankörce kirletilmesi ve yok edilmesi gerçekten korkutucu. İnsanlık zamanı geldiğinde binalar yıkacak, ağaçlar dikebilmek için…
Eserlerinizde doğa ve insan etkileşiminde insanın doğa üzerinde kurmaya çalıştığı üstünlüğün sonuçlarına odaklanıyorsunuz. Bu açıdan eserlerinizdeki insanın duygu durumundan bahseder misiniz?
Teknoloji geliştikçe insana pek çok şey kattığı gibi götürdüğü de şüphesiz. İnsanları robotlardan ayıran tek özellik doğuştan gelen duygulara sahip olması, acı ve mutluluk gibi hisleri yaşayabilmesidir fakat artık hislerinden arınmış bir varlık haline geliyor, duyguları emojilerle sınırlanmaya başlıyor ve makinalaşıyor. Bu bağlamda resimlerimdeki figürler genelde yalnız ve durağan bir yapıya sahipken; geçmişe özlem içerisinde olduğu mesajlar vermektedir. Yani gelecekteki bir insanın günümüze duyduğu hasreti betimlemekteyim…
Eserlerinizde kullandığınız maske ile tüm insanları aynı görünüme kavuşturuyorsunuz. İnsanlığın ortak yönü tüketim kavramını eserleriniz açısından yorumlar mısınız?
2017 yılından beri ürettiğim resimlerimdeki figürlerim hep gaz maskeleri ardındadır. İfadeleri gizli olsa da duygusal olarak mutsuz oldukları bellidir. Çılgın bir tüketim toplumu haline gelen insanlık ürünleri tükettiği gibi doğayla beraber kendi duygularını da tüketmektedirler. Kesilen ormanların yerini betonlar alıyor ve daha sonrasında “kuraklık geliyor” diye feryat ediyoruz. Kendi sonumuzu yine kendimiz hazırlıyoruz aslında. Bazı resimlerimde kullandığım petrol varilleriyse günümüzde insanlığın verdiği savaşların sebeplerinden birisi olurken gelecekteki savaşların asıl sebebi “su” olacağını ve bu sebepten de göçlerin artacağını düşünüyorum.
Sanatsal çalışmalar, bu felaketler arasında sizce sesini yeterince duyurabiliyor mu?
Sanatsal çalışmalar bazen sessiz bir çığlık gibidir, dünyadaki bütün herkese aynı anda hitap edemese de, bir kişinin bile ruhuna dokunup onun kendi iç dünyasında bir şeyler hissettirebiliyor ve içsel bir yolculuğa çıkartabiliyorsa amacına ulaşmış demektir.
Erdoğan Paksoy | instagram
Sanat | Kitap | Kişisel Bir Yazı Tahtası | nazliisik.com
Son Yazıları Nazlı Işık (tüm yazıları)
- Genç Sanatçı Gülcenur Özdemir - Kasım 20, 2023
- Genç Sanatçı Esin Berk Röportajı - Kasım 10, 2023
- Hayatının İkinci Bölümüne Hoş Geldin Seramik Sergisi A. Ceren Asmaz - Haziran 8, 2023