Felsefe – Sanat – Hümanizm
İnsanı insan yapan onun özgür düşünebilmesidir. Bir başka deyişle özgürlük düşüncede başlar. Düşünce özgür olduğu zaman eylemde ihtiyatlılık da o denli artacaktır. Çünkü özgür düşünebilmek, çatışma konusu olabilecek ve toplumsal barışı tehdit edecek sorunları çok yönlü kavramak için gereklidir. Özgürleşme, öncelikle başkalarının eleştirisine açık olmak ile başlar.
Eleştiriye tahammül edemeyen bireyler tartışmaktan özellikle kaçınır. Bu tahammülsüzlük ise baskı ve şiddeti beraberinde getirir. Tahammülsüzlük tahakkümü getirir ki kişileri bir araya getiren farklılıkları ortadan kaldıran sevgi ve saygının olmadığı çatışkılar ile dolu bir ortam ortaya çıkar. Hele sevgi çok ilginç bir kavramdır. Özgürlüğün olmadığı yerde
tahammülsüzlük, tahammülsüzlüğün olduğu yerde sevgisizlik, sevgisizliğin olduğu yerde de barış asla tesis edilemez.
Tarih boyunca inanç öğelerini kurgulayarak bir ideal etrafında insanları toplamaya çalışan dinsel ideolojiler, bir yandan da felsefi akımlardan beslenen, sosyal adaleti sağlayacağı iddiasındaki siyasal ideolojiler hep kendi dogmaları üzerinden hareket etmişlerdir. Gelinen süreçte ise, özgürlüğünü kaybederken sevgisizleştiğinin farkına varamayan, yönlendirilerek yönetilen kitleler yaratılmıştır. Gerçekten de insan çözümü zor olan bir varlıktır. Zaaflarını tanımaz sevgi der, barış der. Hele sevgi ne tuhaf “şey”dir. İnsan kendinde olanı, kendi muhayyilesindekileri karşısındakinde gördüğü sürece sevgiden dem vurur, sevdiğini vaazeder.
Ne zaman ki gördüğü, görmeyi arzuladığı ve hayal ettiklerini, kendi algı ve duyumlarına göre tanımladığı ama öznel gerçeğine vâkıf olamadığı/olamayacağı sevgi objesinde göremez olur, o zaman sevgi de şeyyietinin/doğasının gereği bitmiştir artık. Demek ki sevgi de öyle hakkında kolay hüküm verilebilecek bir kavram olmaktan öte emek ister.
O emek ise bilgi öğrenmek için eleştiriye açıklıktır. Aksi takdirde geçici bir heves olmaktan kurtulamaz. Yani “arızî”dir. Her geçici/arızî olan gibi o da sonlu/fânidir, ancak insan ve onun sembolleri ile var olan bir vehimdir. Yegâne hakikat olan, değişmenin değişmez bilgisinin karşısında, sevene haz veren, sevileni kibirli kılabilen dolayısıyle sevgi objesine de hâz veren, bu nedenle dünya hayatı için kimilerine göre vaz geçilmez ihtiyaç olan, ama aciz ve muvakkat bir kesitsel realitedir.
O halde sevgisizliğe mahkum olmamak için özgürlüğümüzün farkında olmak durumundayız. Sevgisizlik bir sonuç ise, tahammülsüzlük ve özgür düşünememek de sebeptir. Buradan, bilgisiz sevgi olamayacağı sonucu da çıkarsanabilir. Çünkü bilgisiz sevgi, etkileşimden beslenen san’at ve kültürel aktarım sürekliliğinin yolunu açamaz. Böylece özgürlük olmadan eleştiriye açıklık demek olan tahammül kavramı öğrenilmez. Yani tahammül/eleştiriye açıklık öğrenmenin de yegâne anahtarı olmak durumunda olduğundan özgürlüğün yolunu açacaktır. Kanaatimce, bilgiyi/bilgeliği sevmek, eleştiriye açık olmak ve öğrenmenin yolunu açarken “bilen insan” ile “inanan insanı” merkeze alarak onları çatıştırmayacak olan “san’atsal objektivite”yi de gerçekleştirecektir.
Hem Anglo Sakson kültürü ve hem Yakın Doğu-Doğu kültürü, günümüzde uzun yüzyıllar boyunca yaşanılan bir çok dinsel ve siyasal ideolojik buhran sonucunda hümanizm ve humanitarianizm olgularını birleştirme gayreti içindedir. Ancak bunu yaparken düştüğü, ekonomik kaygıdan kaynaklanan rekabetin kısır döngüsü, bilgiyi kapitalizmin hizmetine sokarak özgürlüğün gittikçe sanal hale gelmesi ile sonuçlanmaktadır.
Sonuçta, bir biriyle etkileşimi azalmış kitlelerin tahammülsüzlüklerinin hiperkomputorize olmasıyla oluşan sanal şiddet sarmalı, kültür ve san’atın yüz yüze etkileşimsel uzlaştırıcılığını zedeleyerek insanlığın geleceğini tehdit eder hale gelmeye başlamıştır.
Prof.Dr.Mahmut Can Yağmurdur
Son Yazıları Prof.Dr. Mahmut Can Yağmurdur (tüm yazıları)
- DÜŞÜNCE GELENEĞİ - Ağustos 14, 2023
- M.C. Yağmurdur - Temmuz 10, 2023
- YENİ YÜZYIL - Haziran 7, 2023