10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ
Demokrasi Sandığımız FallokrasiProf. Dr. Mahmut Can Yağmurdur
“Fallokratik Despotizm”in yükselen değer olduğu günümüz dünyasında “insan hakları” gününü kutluyoruz. Her kavramın olduğu gibi onu da değersizleştirerek insan hakları kavramının da içini boşaltan ve otokrasiyi kurtuluş olarak, kültürel ve ekonomik yönden geri kalmış toplumlara kendi sömürü düzeni için dayatan “sözde humanitarianist gûya humanist” Kapitalizm, “posthuman” periyoda doğru gidişâtı hızlandırmakta kararlı gözükmektedir. Fallokratik despotizm de onun bu konuda en çok başvurduğu enstrümandır.
Gerçi “fallokratik despotizm” yeni bir kavram da değildir. Mitolojilerden başlayarak, monoteist dönemlerdeki kutsal kitaplara ve kurumsal dinlerin “hagiography”lerine kadar insanlık tarihince karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Bu nedenle, üreme dürtüsü ve bu dürtüye eşlik eden şiddeti kullanarak tohumlarını olabildiğince saçarak gücünü pekiştirmek, böylece soyunu kutsamak gayreti uygarlık tarihi boyunca sürmüştür.
Kimi zamanda iradesi ile kontrol edemediği otonom sinir sistemi ve hormonal aksın denetimine bırakılan bu dürtüye gûya onu estetize ederek romantizm kazandırmak fallokratik despotizmin farklı bir tezahürüdür. Romantik olsun kutsanmış olsun bu gayretin “Yarattığı en önemli Put” ise sadece bir “copulation/çiftleşme” cihazı olmaktan başka bir anatomik oluşum olmayan “fallus” kavramı olmuştur. Bunu bu şekilde ifade etmemin nedeni embriyolojik bilimsel bir gerçekliğe de dayanmaktadır.
Zira, hekim kardeşlerimin de hatırlayacağı üzere embriyolojik gelişim sürecimizde erkek cinsiyetin belirleyici geninin kadından değil erkek tarafından yavruya aktarıldığı, ancak anne karnındaki anatomik teşekkülün 16.haftadan sonra feminen düzlem (torus genitalis denilen yapıdan processus vaginalis gelişir, bu yapıdan daha sonra eksternal genitalia bir enzim yolağının etkinliğinde başlayan bir dizi yolak) üzerinde farklılaştığı gerçeğinin (diferansiyasyonun) sadece konuyla ilgilenenlerin değil herkesin üzerinde düşünmesi gereken bir gerçeklik olduğuna dikkat çekmek gerekir.
Konunun bu bilimsel gerçekliği yönü bir tarafa, tarih boyunca kadim gnostik kültürlerden bize ulaşan etimolojiye de yansıyan, en olgun temsilcilerinden birinin Philon olduğunu bildiğimiz İskenderiye okulundan Horasan okuluna dek detaylı işlenmiş bir diğer yönünün de olduğu akılda tutulmalıdır.
O da kalem ve kağıt allegorisi ile anlatılmak istenen, Püriten Hristiyan ve Selefî/Ezrâki/Haricî Siyasal İslamcıların asla anlamak istemedikleri, ancak Sufi okullarca “usturuplu” bir şekilde işlenen yönüdür. Gerçekten de Yücelerin Yücesi’nin şânı, kadında bir mürekkep okkasının yardımıyla yazılan bir kitap sahifesi ve okunması gereken bir metin ile, erkekte de kudret kalemi ve onu tutan elin yarattığı bir “adem” suretinde zuhur etmiştir.
Böylece “Adem” arzı, “ana” misali bir kitap olmuş saygıyla okunmayı ve barış dolu nasihatinin dinlenmesini hatta keşfedilmedisini beklerken, bir yandan da vatan olmuş sevgi ve özenle korunmayı hak ederken “fallokratik despotizm” hoyratça onun üzerinde tepinmeyi, onu acımasızca pazarlamayı, şiddetle tahrip etmeyi tercih etmiştir.
İnsan olanın duygusal esrimeler ile mistik hayallere dalıp höykürmeyi ve hayal kurmayı bir yana koyması gerekir.
Zira kağıt ve mürekkep olmaz ise kudret kalemi istediği kadar şiddete başvursun, yazı yazacak yer bulamayacaktır. Bu gerçek, idrâk edilmediği sürece ister romantizmin estetiği ister despotizm şiddeti ile binlerce yıldır kurduğu fallokratik despotizm özgürlükçü demokrasi ile mücadeleye devam edecek, merhamet ve masumiyete yer vermeyecektir.
Sonuç olarak, bindiği dalı kesmenin bedelini “homo sapiens” yer ile yeksân olunca bir şekilde mutlaka ödeyecektir.
Zaaflarının esiri olarak ve onları, iktidar olmak ve hükmetmek için kullanabilmek sadece insan türüne özgüdür. Zaaflarını rasyonalize ederek, onları maruz gösterecek bir kavram yaratıp sonra da onun arkasına sığınmak suretiyle bu kavramları yüceltip kitleleri yönlendirmek ikiyüzlülüğü demokrasi derken fallokrasiye saplanan cahil, itikadlı ama imansız kitleler yaratmaya, fallokratik despot putlar yaratmaya devam edecektir. Daha hazini kadın ve çocukların buna kurban edilmesidir.
Evet başta Ortadoğu ve Yakındoğu olmak üzere dünyanın bir çok yerinde bugün bile geçmiş zamanların o korkunç “Tophet” kültü, bu anlamda hala sürmektedir.
Kadın ve çocuk istismarının bu denli yaygınlaşması bunun en önemli kanıtıdır. Bu durumda kadına şiddet, çocuğa şiddet, hayvanlara ve doğaya şiddet aslında masumiyete şiddettir. Masumiyet hatırına var ettiğimiz insan uygarlığı ve bu sayede kavramaya çalıştığımız, ama toz mesabesinde bile olmadığımız evrende, İnsan Hakları Günü kutlu olsun.
Saygılarımla
Dr.M.C.YAĞMURDUR
Son Yazıları Prof.Dr. Mahmut Can Yağmurdur (tüm yazıları)
- DÜŞÜNCE GELENEĞİ - Ağustos 14, 2023
- M.C. Yağmurdur - Temmuz 10, 2023
- YENİ YÜZYIL - Haziran 7, 2023