NEDEN VARIZ?
Yüzyıllardan beri “neden varız?” sorusu hep zihnimizin orta noktasında yer almıştır. “Axis mundi/Dünyanın ekseni” dediğimiz evrensel devinimin yegâne gerçeği, eksi sonsuzdan artı sonsuza değin bu soruda içkin olmuştur.
Eksen dediğimiz bu uzaysal ve doğrusal “hattın” kurgu ve enerjisinin önemi de, zihnimizin bu sorgusuyla anlamlanır. İnsanlık iddiasında olanların irdelemesi gereken de buradaki anlam ve önemdir.
XVI.yüzyıldan itibaren bilimsel bilgi temelinde sağlanan gelişmeler ile evreni gittikçe daha iyi tanıyabilmemiz, bu sorunun yanıtını da daha gerçekçi ve dogmatizmden uzak arama olanağını bize sağlamıştır.
Bu nedenle “neden varız?” sorusunun sorulması zorunluluğu sadece din alanına indirgenemez. Kimi çevreler, felsefenin yanıtını veremeyeceği iddiasıyla “neden varız?” sorusunu sadece dinsel alanda ele almak zorunluluğunu dayatma halinde kitlelere sunarlar. Öte yandan, “neden varolduğumuz” sorusunun yanıtını, felsefenin veremeyeceği ve bilimin de bu sorunun yanıtını asla bulamayacağı, bu konudaki tüm çabaların “lâ dini/din dışı” olduğu ve dolayısıyla dinsizlik anlamına geleceği iddiası yeni değildir.
“Hiçten var olmaz hiçten hiç olur” düşüncesine, monoteizm ve onun özellikle siyasal etkisindeki teolojik felsefe okulları “ex nihilo” yoktan var etme kavramıyla Tanrısal özgür irade bağlamında alternatif olmaya gayret göstermişlerdir.
Günümüzde bilginin çok kolay paylaşabildiği, ekonomi ve bilimin iyice iç içe girdiği bir dönemde yaşıyoruz. Bu nedenle küresel ölçekte bu soru da yukarıda adından bahsettiğimiz üç alanın da tekellerinin ötesindedir. Kanaatime göre, ilerleyen yıllarda ancak “akılcıl yorumlama/ hermeunetic” axis mundi olarak değerlendirilmek durumundadır. Yani “neden varız?” sorusuna felsefe-bilim-din birbiriyle çatışarak değil bir birine saygı duyarak yanıt aramak zorundadır. Hemen belirtmek isterim ki her üçü de insan aklının ürünleri olup aralarındaki çatışma insanın zaaflarından oluşan karanlık yönünden kaynaklanmaktadır.
İnsanın bu karanlık yönünü, onun haz düşkünlüğü, korkuları, sağkalımsal kaygıları vb den kaynaklanan, görmek ve tanımaktan kaçındığı iradesizliği inşâ etmektedir. İnsan, “neden varız?” sorusuna, işte bu “iradesizlik sarmalında” yanıt ararken mutluluğa gayrî ahlaki yollardan ulaşmaya çabalamaktan kendisini kurtaramayacaktır. Zira irade, vicdan denilen kendi ile yüzleşme gayretinin yegâne anahtarıdır. Bu yüzleşme ancak “masumiyet ve vefâ” denilen erdemlerin farkındalığını sağlayacaktır. İşte irade anahtarı ile açılan vicdan kapısı içinde masumiyet ve vefâ hazinelerini barındıran “aşk” hazinesine bizleri ulaştıracak olan da bu idrak noktasıdır.
Sevginin, sevene haz veren sevgi objesini mutlu eden ona “carpe diem” dedirten, geçici ve kesitsel bir realite olduğu gerçeğini “aşk kavramı” ile takas etmek zorundayız. Bu takas muhabbet dediğimiz mütekabiliyet temelli, beklentisiz ama tevazu dolu bir bilgi talebi gerektirir. Ancak bu sayede, kutsal, hikmetli ve ilham dolu hakikat gerçeğine dair bilgiye yani “aşk” mertebesine yücelebilmek bizim elimizdedir. Şüphesiz ki “kader ve kaza” kavramları da bunun içinde gizlidir. Yani bir elimiz kudret bir elimiz kaza ise ikisini birbirine vurduğumuzda bir neş’e ile insanlara mutluluk verebiliyorsak, insan olarak “neden varız?” sorusunun yanıtına biraz daha yaklaşmışız demektir.
Saygılarımla
Dr.M.C.YAĞMURDUR
Son Yazıları Prof.Dr. Mahmut Can Yağmurdur (tüm yazıları)
- DÜŞÜNCE GELENEĞİ - Ağustos 14, 2023
- M.C. Yağmurdur - Temmuz 10, 2023
- YENİ YÜZYIL - Haziran 7, 2023