Sinan Dağ

Söyleşimize sizden bahsederek başlayabiliriz. Sanat yaşamınız geçtiği yolları okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?

Çocukluk yıllarımda karikatür dergileri ve ansiklopedilerle dolu bir evde büyümem benim çizimle tanışmama yol açtı diyebiliriz. Bu şekilde gördüklerimi çizerek yavaş yavaş resme olan ilgim arttı. Tabii ilkokul ve lise yıllarımda çizimden hiç kopmadım. Lise yıllarımda ise graffiti ile tanışarak çizimlerimi artık resim defterimin de dışına çıkarmayı başardım. Sonra üniversiteye hazırlık vs. derken Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Öğretmenliği Programı’nı kazandım ve akademiden mezun oldum. O zamana kadar tüm süreç benim için birer eğlence ve oyun alanıydı. Şu anda da pek farkı olduğunu söylemeyiz, gerçek anlamda sanat hala benim için bir oyun alanı ve ben bu oyunu oynamayı seviyorum.

Mezun olduktan sonraki sürece gelecek olursak galerilerle tanışma, kabul görme ve buralarda sergiler açmak çok uzun bir süreçti diyebilirim. Birçok sanatçı gibi bende bu süreçleri yaşıyorum ve yaşayamaya devam edeceğim. Sonu olmayan bir masada kumar oynamak gibi fakat potlar yerine hayatınızı koyuyorsunuz diyebilirim. Keyfini çıkarmaya çalışıyorum.

Sanatsal anlayışınız nedir?

Bence sanat, sanatçının en büyük haritasıdır. Harita derken; bu sanatçıyı dolaşıp tanımak adına bir haritadır. Ben sanat yapıyorum diyen kimse, eserlerinde kendine giden bu yol haritasını gizli tutamaz. Her sanat eseri mutlaka sanatçısına giden bir iz bırakır üzerinde. Bu nedenledir ki eserlerimde hep kendimden bir parça olmasını artık bilinçli ve istekli bir şekilde önemli bir tasarım unsuru olarak benimsedim. Yani benim eserlerim, bana ayna tutan legal ve ufak birer zaman tünelleri aynı zamanda. Ürettiğim her resmin kendi keşiflerimi, deneyimlerimi; diğer insanlarla, takipçilerimle paylaştığım minik bir blogun ufak parçaları gibi düşünüyorum. Bu oyunu oynamayı sevdim ve bırakmayı artık hiç düşünmüyorum.  Son zamanlarda şöyle eğlenceli bir şey keşfettim; Ben resimle oynadığımı düşünürken, aslında onunda benimle oynadığını ve şaşırtıcı şekilde boyanın; kağıdın dokusu ve yerçekimiyle dansında keşfettim. Bu nedenle akışları ve rastlantıları benim çalışmalarımda bolca izleyebilir ve yakalayabilirsiniz. Rastlantı demişken kaos denilen hırçın dalgaların tehlikesinin farkındayım; ona karşı geliştirdiğim savunmalarımın başında “basitlik ve sadelik” geliyor. İlkel ve içsel karakterlerimin hikayelerini bu iki kahramana emanet ediyorum.

Eserlerinizde özellikle ‘’Krallar’’ serinizdeki taç sahipleri üzerinde durmak istiyorum. Bu krallar kim?

Krallar serisi aslında sisteme karşı bir ironi içermektedir. Bu yüzden kralları üzerine yazdığım metninden okumak belki de bir nebze neden böyle karakterler oluşturduğumu anlamaya yardımcı olacaktır.

“Güneşten beslenip doğayla mücadele eden, zamanın doğrularını ve yanlışlarını yakalamış, yarının gerçeklerini kovalayan krallara hiçbir sözüm yok. Onlar toplumlarına öncülük ederek işlerini iyi yaparlar.”

Şimdi bahsedeceğim krallar ise altın taçlı, ipek pelerinli olabilir ama yine de bu ikonik karakterleri gözünüzde büyütmemeniz gerekir. Çünkü onlar sosyal medya çağının sanal krallarıdırlar. Sosyal medyayı aktif kullanarak ikonlara dönüşüyor ve sistemin bir parçası haline geliyorlar. Aslında sosyal medyanın görevi çeşitli ikonlar üretmek, biz buna kızamayız. Çünkü beynimiz alışık olduğu şeyleri gördüğü zaman mutlu oluyor ve gerçeklik algısını geçici de olsa tatmin ediyor. Bilinçli ve sistematik bir biçimde toplumu yönlendiren bu simgeler devasa bir çöp yığını gibi dünyayı ve doğayı yok ediyorlar.

Eserlerde gördüğünüz krallar ise; tatlı bir gülümseme, samimi bir bakış ve hayatın içindeki gerçek mutluluğu ararlar.

İşte benim bir parçam olan bu krallar, aslında hüzünlü bakışlarla beraber varoluş sebebimizin bilinçsiz yok oluşunu sembolize ediyorlar.

Eserlerinizi incelediğimde gündelik hayatın karakterlerini hicivli bir dille resmediyorsunuz. Eserlerinizden yola çıkarak bu hikayelerden bahseder misiniz?

Resimlerimde çizdiğim karakterler ve hikayeler dünya üzerindeki her bireyin başından geçebilecek basitlikte güzel anılar bütünüdür. Bu insanlarla kimi zaman uzun bir tren yolculuğu yapmış, sabahlara kadar meyhanede Zeki Müren dinleyip şişelerin dibini görmüş, kimi zaman aşklarını dinlemiş; kah ağlamış kah gülmüşüz, bir köy evinde yer sofrasında bağdaş kurmuşuz, gökyüzüne bakıp birlikte hayaller kurmuşuz, salıncakta sallanmışız, körebe oynamışız, munzurluklar yapmışız. Sevdiğim karakterlerden biri olan Kazım Kartal’ı kısaca anlatayım. Sert görünüşün altında yumuşak bir kalbi olan saf ve temiz bir Anadolu çocuğu tiplemesidir. Okul yıllarına dair tatlı hatıralarını-hatıralarımı çiziyorum. Yaramazdır, işin haylazlıklarını bilir büyüdükçe ve öğrendikçe o saflığı yavaş yavaş yok olmaya başlasa da buna ayak direyen çocuk ruhunu koruyan Kazım Kartal her mahallenin yaramaz ama sevilen çocuğudur. Serbülent, Yakışıklı Gökhan, Çakır İsmet ve Kankası Meriç gibi karakterler Kazım Kartal’ın hem arkadaşı hem de izleyicileridir. Okulu kırar, delikanlılık çerçevesinde kızlarla flörtleşir, kantinde duvar dibinde oturur, simidini paylaşır, beden dersinde uzun eşek oynar, arkadaşının omzuna elini koyup saatlerce okul bahçesinde ona hikayeler anlatır ve daha nice hikayelerin adamı olur. Kazım Kartal yani aslında herkesin içindeki çocuk, özlenen ve unutulmayan kişidir.

Pandemi süreci devam ediyor ama sergilerde devam etmekte, sizin sergi hazırlığınız var mı? Nasıl bir seri ile izleyiciyi karşılamayı düşünüyorsunuz?

Pandemi sürecini bir nebze kırmak adına son dönemde Contemporary İstanbul, Art Contact, Art Ankara gibi fuarlara ve çeşitli sergilere katılarak eserlerimi sergileme fırsatı buldum. Kişisel bir sergi hazırlığı içindeyim fakat zamanı süreçten dolayı netleştiremiyoruz o yüzden galeri adı vermeyeceğim sanatseverlere sürpriz olsun. Uzun bir süredir üzerinde çalıştığım ve parça parça ilerleyen krallar serisini bir arada sergileme şansım olmadı belki ilk sergide “KRALIN YOLU” başlığıyla hepsini sergileyebilirim. Bunun yanı sıra “Reflektif” isimli bir seri üzerinde çalışıyorum. Bir dizi minik seramik heykeller yapıyorum. Bu serileri de ilk fırsatta izleyici ile buluşturmayı istiyorum.

The following two tabs change content below.
1992 Ankara doğumlu Nazlı Işık" Yeni Nesil Sanat" topluluğu sanatçılarındandır. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği bölümünden 2014 yılında mezun olan Nazlı Işık, 2018 yılında İstanbul Arel Üniversitesi Grafik Tasarımı bölümünde yüksek lisansını tamamlamıştır. Yurt içi, yurt dışında karma sergi ve fuarlarda yer alan sanatçı, eser çalışmalarına Ankara’ da atölyesinde devam etmektedir. Nevart Sanat ve Tasarım Akademisi’ nde eğitim koordinatörlüğünün yanı sıra Geleneksel Kuyumculuk Yöntemleri üzerine Ahumay Sanatevi’ nde eğitimi sonrasında çalışmalarına devam etmektedir.
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.