YARATICI SANATÇININ VARLIĞININ TEMELİ OLAN SANATÇI EGOSU

YARATICI SANATÇININ VARLIĞININ TEMELİ OLAN SANATÇI EGOSU :

Sanatta yaratıcılığın ontolojisi “Ben” kavramına dayanır.

Büyük politikacılar, devlet adamı ve filozoflar da büyük egolara sahiptir. Özellikle politikacı ve devlet adamının ortaya koydukları veya koyacaklarının önemli kısmı somuttur. Sanatçı ve felsefecilerin ortaya koydukları ise sadece soyuttur.

Sanatçılar bugüne kadar tarihin gördüğü en yüksek egolu topluluktur.

Sanatçının egosunun şişkin olması normal, egosu şişkin diye kendini sanatçı sananların hali ise anormal ve üstelik çok komiktir. Sanatçı; benliğinin farkına varınca önce yüksek sesle kendine, hızla da daha sonra başlangıçta çevresine fısıldayarak ve en sonunda da yüksek sesle “Ben” diyerek konuşmaya başlayınca adeta Tanrı gibi yaratmaya başlar. “Ben” diyemeyen üretken insanlar, ancak yetenekli ve becerikli usta/teknisyen etiketini hak ederler. Bu teknisyen/usta nitelikli insanların ortaya koydukları bir sanat eseri niteliği taşımaz. Üretken, teknik donanıma sahip ve tecrübeli insan yaratıcılığının yanında “Ben” demeye başladığında eserlerine yansıttığı özgünlük işareti olan “Ben” mührünü vurur. Bir sanat eserinin önemli özelliklerinden birisi olan özgünlük, yaratıcılık, sanat değeri olması vb. özellikler bu mühürde gizlidir. Bire bir kopya hatta aslından daha iyi yaptığını iddia edenlerin hiç bir çalışmasında özgün ruh yoktur.

Zaman zaman önemli sanatçıları kibir ve yüksek egolarından rahatsız olabilirsiniz, ancak unutmayalım genelde yüksek benliği olmayan zavallı, ezik, sümsük zayıf, pasif, silik kişiliklerden de yaratıcı sanatçı çıkması çok zordur. En büyük sıkıntı yaratıcı sanatçı mı? Yoksa rol mü yapıyor?

Bunun için ortaya koyduklarının gerçek sanat eseri olup olmadığına bakmak gerekir.

Kendince zamanı geldiğini hisseden ve artık “Ben” diyebilen sanatçı kendisini sanat eserleriyle ortaya çıkarmak ister. Bilgi, tecrübe,estetik ve ego sanatçının oluşturduğu kap içinde pişmek üzere fırına verilir. Bu fırının bir kısmını da sanat piyasası, zaman ve sanatçı adayının sabrı ve tahammülü oluşturur. Gerçek sanatçı yaratıcılığı ve aklıyla şekillenmeyen hiç bir çalışma sonucunda sanat eseri oluşamaz.

Yaratıcı sanatçının ortaya koyduğu eserler zaman ve mekan aşabildiği için sonsuz ve büyüktür.

Bu sanat eserlerinin büyüklüğü, sanatçısını da aşar nitelikte olmasına rağmen, sanatçı bunla gurur duyar. Sanatçı içindeki egoya yenik düşer ve o büyük eserin içinde sanatçı olarak kendi gölgesi veya siluetinin görünmesini ister. Sadece sanatçılar da bulunan sezinleme, yaratma ve ortaya çıkarma gücü yanında sanatçı egosu olmasaydı, hiç kimse bir sanat eseri ortaya koyamaz veya çıkaramazdı.

En büyük sanatçılar dahi eserlerinin görülüp takdir edilmesini ve büyüklüğünün fark edilmesini ve bu ulu-yüce eseri çıkaran sanatçı olarak kendisinin takdir edilmesini bekler. İnsanın yaradılışında bu karşılıklı eser verme- takdir alma düşüncesi vardır. Sanatta “Ben” kavramı; varoluş ve insanın kendi varlığından haberdar olması sorunudur. Kendisini donanımını fark eden insan, kendi dünyasından çıkıp yüksekten etrafa bakabilir.

Kişi çevreden çıkıp her yükseldikçe kendi gerçeklik algısını ve yaratıcılığını oluşturabilir.

Sanatçıdaki sadece ona has bu “Ben” ve ego bir büyüklük taslama ve kendini yüceltme değil, tam tersi kendi varlığından haberdar olma, eserlerinde varlığını gösterme, beğenilme, takdir edilme, iltifat görme ve kabul edilme ve özet olarak kendisiyle bir sınav durumudur.

Gerçek sanatçı bu takdir bekleme arzusu ile tevazu duygusuyla birleştirir ve dengeleyebilirse daha da büyür. Buradan sanatçı olduğunu iddia eden kişinin başka alanlara da sıçrayan veya yansıyan ve bunun sonucunda zarar veren davranışlarını da onayladığımız sonucu çıkmamalıdır.

Örneğin; Türkiye’de buğday üretimi veya çocuk eğitimi gibi uzmanlık gerektirecek konularda uzmanlık düzeyinde görüş belirtmesi, başka bir deyimle çizmeyi aşması. Sanat, sanatçı ve sanat eseri ne kadar önemli olsa bile devam eden bir gerçek dünya da vardır. Sanatçı benliği yaratıcılıkla erir, görünmez olsa da eserin içinde o vardır ve olduğu gibi durmaktadır.

Sanat eseri kendi varlığıyla ortada olsa da sanatçının mührü sanat eserinin tam ortasında gizlidir.

Sanatçıdan çıkan sanat eserinin artık sanatçısına ihtiyacı yok gibi görünse de; o özgünlük mührü nedeniyle sanatçısından hiçbir zaman kopmayacağı bağlara sahiptir. Sanatçıyla egosu ayrılmaz bir bütündür. Sanatçı belirli aşamadan sonra sanatı ve egosuyla karşılıklı beslenir. Sanatçı her ikisini de diri ve canlı olarak ayakta tuttukça eserler ortaya çıkarır ve sanatçı olarak kalıcı olur. Sanatçılığı yaratıcılık ile daha da pekişen kişi üretmeye devam eder. Gerek kendisini eserinin arkasında gizlemeye çalışan, gerekse eserini kendisinin arkasında gizlemeye çalışanlardan sanatçı olmaz. Netice olarak; ortada sanatçı egosuyla gezinenleri yaratıcı sanatçı olup-olmadığının testi için önce eserlerinin sanatsal değerliliğine ve sanatçı olduğunu iddia edenin yaratıcılığın bu eserlere uygun düşüp düşmediğine bakmak gerekir.

Vecdi UZUN

 

The following two tabs change content below.

Vecdi Uzun

1959 Mersin doğumludur. İşletme ve Felsefe Lisans mezunu olup, Sanat Tarihi Lisans ve Yüksek Lisans eğitimine devam etmektedir. İş hayatını başlangıçta banka ve finans sektöründe üst düzey yönetici ve daha sonra bir dış ticaret şirketinde ortak olarak sürdürmüştür. Yayınlanmış bazı sanatçı biyografileri kitapları bulunmaktadır. Şu an düzenli olarak çeşitli gazete ve dergilerde başta “Genç Ressamlar” olmak üzere plastik sanatçıları tanıtıcı yazılar, inceleme yazıları ve sanat yazıları yayınlamaktadır.

Son Yazıları Vecdi Uzun (tüm yazıları)

BU SAYFAYI PAYLAŞ

.