Antik Çağın Kültür Merkezi: Miletos

Ege bölgesindeki antik kentler gezimize Milet Antik kenti ile devam ediyoruz. Bu bölgede görülecek oldukça fazla antik kent bulunmaktadır. Yol güzergâhınızda karşınıza çıkacak olan kahverengi tabelalar sizi antik kentlere yönlendirecektir.

Milet Antik Kenti,  Eski Söke – Didim karayolu üzerinde, tarlaların arasından beliren kahverengi tabelası ile bir ovanın orta yerinde karşılıyor bizi. Milet’i çevredeki diğer antik kentlerden ayıran bir başka özellik de kentin çok büyük bir alana yayılmış olması.

“Miletos” denince Ege Denizi’nin hükümdarı olarak Arkaik Dönem’de denizciliğiyle parlamış büyük bir kent gelir aklımıza. Bir İon kenti olan Miletos’a (Milet) Hititler dönemi’nde Milawanda denilmiştir. Antik kentte ilk göze çarpan yerler tiyatroyla, Bizans kalesidir. Biz de ören yerine giriş yaptıktan sonra ilk önce antik tiyatroyu geziyoruz.

Milet Tiyatrosu, Yunan – Roma (Greko-Romen ) mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Helenistik dönemde 5 bin 300 kişilik olan tiyatronun kapasitesi, Roma döneminde 19 bin kişiye çıkarılmıştır. Basamakları birer birer çıkıp, bir de zirveden bakıyoruz kente.

Miletos iki ayrı bölümden oluşuyor. Bir amfi tiyatronun olduğu bölüm bir de kalenin olduğu bölüm. Kale ve amfi tiyatronun olduğu alan arasında mesafe bir hayli fazla. İrili ufaklı taşlı, kayalıklı yollarda yürürken kumlu, yosunlu zemin yüzeyler, buranın bir zamanlar Liman kenti olduğunu bize hissettirmeye yetiyor.


Amfi tiyatronun altındaki geçit

Miletos hiç şüphesiz antik çağın kültür merkeziydi.  Milet kalıntıları arasında dolaşırken, bir zamanlar bu kentte yaşayıp, evrenin gizlerini çözmeye çalışmış; felsefenin, fiziğin, astronominin, geometrinin, mimarinin dehalarıyla gelişmiş, kültür, sanat, bilim ve ticaret hayatı ile zengin bir entelektüel kenti hayal ediyoruz.

Büyük Tarihçi Herodot’un  “çalışan nehir” olarak tanımladığı nehirlerden olan Büyük Menderes; taşıdığı malzemeyle, sahil şeridinin (yılda ortalama 6 metre kadar ) denize doğru ilerlemesine neden oldu. Böylece, tarih boyunca birkaç kez ele geçirilip yağmalanan, tekrar ayağa kalkıp her seferinde toparlanan kenti, sonunda Menderes Nehri bozguna uğrattı. Sürükleyip getirdiği topraklarla koylarını doldurduğu Miletos’u ticaret limanı olmaktan çıkarıp bir ölü kent haline getirdi. Bir zamanlar kentin karşısında bulunan Lade Adası, bugün ovanın ortasında bir tepeye; Latmos Körfezi ise, Bafa Gölü’ne dönüştü.

İlkçağın kent planlamacıları, günümüzün çarpık kentleşmesinin aksine, önce kâğıt üzerinde kentin planını çiziyor, plan üzerinde tartışıp son halini verince inşaata başlıyorlardı. Birbirine paralel ana caddeleri dik sokaklar kesiyordu. Izgara planlı kent yolları ilk burada uygulandı. Bu kentin planını yapan devrimci Mimar Hippodamos, Knidos’un da planlayıcısıydı.

Başka bir devrimci, yenilikçi Miletos’lu Mimar İsidoros’tu. Aynı zamanda yaklaşık 1.500 yıldır mimarlığa dünya çapında yön vermiş Ayasofya’nın planlayıcı iki mimarından biriydi.

Bilim ve felsefenin doğuşu Batı Anadolu’da bir İyonya şehri olan Milet’te başlamıştır.  Felsefeyi ve bilimi Milet’te başlatan ise Thales’tir. Gerçek anlamda bilimin doğuşu ve altın çağı İÖ 6. Ve 7. yüzyıla rastlıyor. Çağın yedi bilge adamından birisi de Miletli Thales’tir.

Tarihin gerçek anlamdaki ilk filozofu kabul edilen ve Fenike kökenli olduğu için Herodotos’un “damarlarında Fenike kanı dolaşan Thales” dediği düşünür Miletos’luydu.

Thales; İlkçağın en önemli astronomi ve geometri  bilginlerinden biriydi. Thales’e göre, evrenin asıl maddesi sudur; her şey sudan gelir ve suya döner. Dünya, “okeanos” denilen dev bir su kütlesi içinde yüzen, düz bir tepsidir onun zihninde. İkizkenar üçgenin taban açılarının eşitliğinden, birbirini kesen doğruların ters açılarının eşitliğine, dairenin merkezinden geçen doğrunun daireyi iki eşit parçaya ayırmasına kadar birçok buluş onundur. MÖ 28 Mayıs 585’teki Güneş tutulmasını önceden hesaplayan da odur.

Thales’e sormuşlar:
En güç şey nedir?
Kendini tanımak demiş. En kolay şey nedir? Başkasına öğüt vermek demiş. Az görülen bir şey nedir? Zorba bir hükümdarın yaşlanmışı. Mutsuzluğa kolayca katlanmanın çaresi nedir? Daha mutsuz düşmanların hallerine bakmak, başkalarında görüp ayıpladığımız şeyleri yapmamak. Güzellik nereden gelir? Yüzden değil, iyi davranışlardan gelir demiş.

Antik çağ düşünce tarihinde iz bırakan kadınlardan Aspasia’ da Miletosludur.

Jean-Léon Gérôme (1824–1904): Sokrates, Aspasia’nın evinde Alcibiades’i ararken, 1861.

Aspasia, günümüzde Aydın ili sınırları içinde yer alan, antik Yunan dönemindeki İyonya şehri Milet’de doğmuştur. Miletli Aspasia 470-400 yılları arasında yaşamış, Axiochus’un kızıdır, iyi bir eğitim almıştır. 20 yaşında Atina’ya gelen Aspasia, Atina demokrasisi üzerinde büyük etkisi olan devlet adamı Perikles’in ikinci eşidir. Kendi koyduğu ve titizlikle uyulmasını istediği “yabancılarla evlenme” yasağını, yine kendisi bozar. Bir yabancıyla, Milletliyle evlenir. Perikles, ölene dek onunla kalır. Antik Yunan’da kadınlar, köleler, evli kadınlar ve fahişeler olarak sınıflandırılır. Düşünsel üretim erkeklerin hakkıdır. Aspasia, bu sınıflamanın dışında kalan az sayıda kadından biridir. Düşünceleri ve sıra dışı hayata bakışıyla yaşadığı çağı etkilemiş, adından sıkça söz ettirmiş başarılı bir kadındır. Ve her başarılı kadının yok sayılmaya çalışıldığı gibi; Antik yazarlar Aspasia’nın aynı zamanda bir genelev işlettiğini ve fahişe olduğunu da yazmışlar.  Oysa onun evi, Atina’nın en iyi eğitim görmüş kadınlarının bir sığınağı olur. Açtığı salon, dönemin ileri gelen erkeklerinin de düşünsel olarak beslendiği, tartışmalara kürsü olan bir akademidir. Bu salonun konukları arasında; sanatçılar ve devlet adamlarının yanı sıra, Anaxagaras, Archimedes, Sophokles, Sokrates gibi birçok filozof yer alır. Aspasia, Perikles’in politikası üzerinde oldukça etkili olur. Aspasia, hem konuşma sanatı, hem de felsefe konusunda derin bir bilgiye sahiptir. Atina’da ilk kez bir kadın, hem de yabancı bir kadın düşünce yaşamında büyük bir atılımı gerçekleştirir. Sokrates’in izinden gidenlerin Aspasia hakkında yazdıkları ise, onun hakkında önemli ipuçları veriyor. Bunlardan Aischines, Aspasia’yı “en iyi felsefe hocası” olarak anlatır.

İlk coğrafya haritasını yapan Anaksimandros ve Anaksimenes bu kentlidir.

Anaksimandros; dünyanın sıcak ile soğuğun birleşmesinden doğduğunu savunur. Ona göre, yaşam “ıslak” bir ortamda başlamıştır, ilk canlılar ise balığa benzer yaratıklardır. Bu düşünceleriyle, binlerce yıl önce ilk evrim düşüncesini ortaya atan Anaksimandros; dünyayı, boşlukta asılı duran bir silindir olarak tasvir eder.

Fizikçi Anaksagoras’ın hocası Anaksimenes gibi pek çok bilgin bu kentlidir. Anaksimenes’e göre ise; ruhumuzun bizi ayakta tuttuğu gibi, hava da dünyayı ayakta tutmaktadır.

Bu kadar çok aydının yetişmiş olduğu Miletos’a  Antikçağın aydınlar ocağı, ‘entelektüeller diyarı’da diyebiliriz.

MÖ 494’te Miletos’u kuşatan Persler, çağrıda bulunarak; karşı gelmeyip teslim olmalarını ve ne, tapınaklarının, ne de, mülklerinin yakılmayacağını, ceza görmeyeceklerini bildirdiler. Karşı gelirlerse, “savaşı kaybedecekler ve köle olacaklardır; oğulları iğdiş edilecek, kızları Baktra’ya ( Doğu İran’da şimdiki Amu Derya Bölgesi ) gönderilecek, toprakları başkasına verilecektir.”  Uzun saçlı Persler çağrıya uymayan Miletos’luları esir alıp götürdüler. Kralları Darius’un emriyle, kötülük etmeden onları bugünkü Irak’ın güneyinde, “ Dicle suyunun ağzında bulunan Ampe kentine yerleştirmekle yetindiler.” (*)  Heredot, 1983, VI, S.9

Miletos birçok ülkeden gelen gemilerin insanlarıyla dolup taşan çoğu liman kenti gibi, hoşgörülü bir kentti. M.Ö. 2000’in ortalarında önemli bir Miken kolonisi olan kent kültür ve ticaret merkezi oldu.

“Plinus”un bildirdiğine göre;  Milet Kenti yaklaşık olarak 90 koloni kurmuştur. Bunların arasında “Sinop”, “Trabzon”, “Giresun” gibi şehirler de vardır. Milet “LADE DENIZ SAVAŞINA” 80 gemi ile katılmış, tüm donanmasını yitirmiş ve kazanan Persler, M.Ö. 494’de kenti ve beraberinde Apollon Mabedini yakıp yıkmışlardır.

Milet, şimdiki Suriye –  Filistin topraklarındaki limanlardan Sümerlerin bilgileri yanında, yelkenlilerle sıkça gidip gelinen Mısır’daki gelişmelerden; matematiğinden ve genel kültüründen de haberdar bir kentti. Ticari ürünler içinde özellikle yün ticareti sayesinde, oldukça zenginleşmiş, güçlü donanmasıyla diğer kentleri de kendisine bağlamıştı.

Bugün gördüğümüz Miletos’tan geriye kalan; onca yıkıntıya, talana, doğa olaylarına karşın, elde kalan mermer taş yığınları ve kalıntılardan bu kentin, usta mimarların tasarımları ve sanatsal zenginlikleriyle, ne denli ihtişamlı olduğunu anlamakta zorlanmıyoruz.  Asırlar öncesinden gelen o sanatsal ruhun izlerini, tarihin tanığı asırlık taşlara çarpan rüzgâr fısıldıyor kulağımıza usulca…

Roma Çağı’nda da önemini sürdüren Milet, Bizanslılar zamanında, Latmos körfezinin dolması ile ticari önemini yitirmişti. XIII. yüzyılda Menteşe Beyliği tarafından Türk Balat’ı haline getirilen Milet Menteşeoğulları’nın başkenti olarak parlak bir dönem yaşamıştı. Bugün göze çarpan kalıntılar, Roma Dönemi’ne aittir.

Ören yerinde ilk anda fark edilen yapılardan biri de, Faustina Hamamlarıdır. Anadolu’daki en büyük Roma hamamlarından biri olan bu yapıyı, Roma İmparatoru Marcus Aurelius eşi Faustina için yaptırmış.

Miletos Antik Kentinde; Tiyatro, Agora, Faustina Hamamı, Agora, Tören Caddesi, Anıtsal Çeşme, Gymnasium, Athena Tapınağı, Stadion, Bouleuterion ve ören yerindeki müze gezilebilir.

Miletos’ta bulunan pek çok eser, Osmanlı’nın çöküş yıllarında yurtdışına taşınmıştır.  (Paris Louvre Müzesi ve Berlin Bergama Müzesi’ndedir)

‘Bu, yerinden oynatılamaz zannettiğimiz koca taşlar nasıl taşınabilmiştir?’ derseniz eğer;  İnsanın aklı, her şeye kâdirdir demek gerek!  Yapan da, yıkan da,  kıymet bilen de, bilmeyen de hep insan!.

21. Yüzyıl başlarında, yapılan Theodor Wiegand idaresindeki Alman arkeolojik araştırma ve kazıları sonunda hemen hemen tümüyle Güney Agorasi için anıt şeklinde olan Miletos Agora Kapısı taş taş parçalara ayrılmış; taşlar Almanya’ya taşınmış ve yapı yeniden birleştirilmiştir. Ortaya çıkan bu şaşaalı antik eser bugün Berlin’de Bergama Müzesi’nde özel bir odada sergilenmektedir. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde ve sonraki kazılarda çıkan diğer önemli eserler de 1963’ten beri Didim, Aydın’da bulunan Miletos Müzesi’ndedir.

Esin Bozdemir

The following two tabs change content below.
Esin Bozdemir Balıkesir doğumluyum. Gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak hayatımın kısa bir çocukluk dönemi Almanya’da, bir dönemi de eğitim amacıyla Londra’da geçti. Burada dil ve marketing eğitimi aldım. Profesyonel iş hayatım ise İstanbul’da çeşitli özel sektörlerin marketing, halkla ilişkiler ve yönetim kadrolarında çalıştım. Eğitim ve iş hayatıma bağlı olarak yurt dışı seyahatlerim beni farklı coğrafyalardan, farklı kültürlerden insanlarla tanıştırdı. Bu durum benim hayata bakışımı şekillendirdi. 2009 yılından itibaren ‘İzler ve Yansımalar’ adı altındaki bloğumda kültür-sanat, seyahat ve yaşama dair yazılar yazmaktayım. Bunun yanı sıra resim sanatında da çalışmalarımı aralıksız sürdürmekteyim. https://www.instagram.com/esin_bozdemir_art/ https://www.instagram.com/izlerveyansimalar/ https://www.esinbozdemir.art/
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.