Sanatın, Aşkın ve İmparatorların Şehri Sagalassos

Son yıllarda adından sıkça söz edilen ‘Sagalassos’ uzun zamandır aklımızda olan bir antik kentti. Özellikle 2019 sonlarında YKSY Merkezinde ziyarete açılan “Bir Zamanlar Toroslar’da: Sagalassos” sergisini gezmiş ve oldukça etkilenmiştik. Sergide, Burdur yöresinde çıkarılan kalıntılarda neler yoktu ki! Roma imparatorları Marcus Aurelius ve Hadrian’ın anıtsal boyuttaki heykellerinden; tanrı, tanrıça ve kahraman heykellerine, Büyük İskender heykelciğinden, Antik Sagalassos sakinlerinin gündelik ve sosyal yaşamlarını, inanç ritüellerini yansıtan araç, gereçlere kadar! Sagalassos ve Pisidia Bölgesi’nin farklı dönemlerine tarihlenen ve geçmişe ışık tutan bu eserler bize, antik kentin ne denli görkemli olduğuna birer işaretti. Bu sergiyle Sagalassos’u yerinde görme isteğimiz daha da perçinlenmişti. Araya pandemi girince ertelemek zorunda kaldığımız bu geziyi nihayet yaz sonunda gerçekleştirdik ve Göller Yöresi’ne gitmek üzere 10 günlük bir gezi programı hazırladık. Önceliğimiz Sagalassos olsa da, Göller Yöresi’nde görmek isteyeceğimiz pek çok yer vardı.

Haritalar açıldı, Burdur’u merkez alarak, gezilip görülecek yerler işaretlendi. Antik Kente oldukça yakın, Ağlasun yolunda doğayla bütünleşmiş harika bir tesiste konaklamaya karar verildi. Böylece rahatlıkla civar yerlere de gidebilecektik. Ve planlarımızı tamamladıktan sonra artık yollara düşme vaktidir.

Şehir trafiğine yakalanmamak için sabah erkenden hareket ediyor, İstanbul sınırlarını aştıktan sonra rahat bir nefes alıp tatil moduna bürünüyoruz. Yol seyrimiz, sonbaharın renk cümbüşleri içinde, harika manzaralarla bezeli; özlediğimiz vadilere, kırlara, bayırlara, tepemizin üzerinde bize eşlik eden bulutlara ve sonsuz ufuklara bakarak, küçük kasabalardan, köylerden geçiyoruz.  Bir iki yerde verdiğimiz küçük molalardan sonra, yaklaşık 7 saatlik yolculuğumuzun akabinde Ağlasun’a ulaşıyoruz.

Toroslar’ın sarp yamaçlarında yeşil bir vadiye kurulmuş olan Ağlasun, antik Sagalassos’un bir uzantısı gibi karşımızda. Ağlasun’da küçük bir tur attıktan sonra, kasabayı daha detaylı gezmeyi sonraya bırakıp, konaklayacağımız otele doğru yola koyuluyoruz yeniden. Rampadan yukarılara, kıvrıla dolana çıkarken manzaramız da değişiyor. Ve doğanın kucağında nefis bir tesis bizi bekliyor. Çam ormanlarıyla kaplı Toroslar’ın oksijen deposu yamaçlarında, doğayla bütünleşmiş bir tesisi seçmekle ne kadar isabetli karar verdiğimizi anlıyoruz. Kuş seslerinin senfonisinde ve ‘ayın şafağı’ göğü aydınlatmış bir doğa cennetinin ortasında geçirdiğimiz gecenin ardından dinlenmiş olarak yeni güne merhaba diyoruz.

İkinci gün, Sagalassos Antik Kenti’ne gitmek üzere yeniden yola koyuluyoruz. Hava bir gün önceki kadar açık olmasa da yine de yağışsız bir gün olduğu için seviniyoruz. Bu arada Sagalassos antik kentini gezmeden önce kısaca tarihine değinmek istiyorum.

Sagalassos, Türkiye’nin Göller Yöresi’nde, Burdur İli’nin Ağlasun İlçesine 7 km mesafede, Akdağ’ın yamaçlarında (denizden 1500-1700 metre yüksekliğe) kurulmuş bir antik kentimiz.  Anadolu’nun en eski halklarından Luviler döneminden kalan bu şehrin adı yazılı kaynaklarda* ilk defa MÖ. 333 yılında Büyük İskender’in kenti kuşatması ile olur. Luviler MÖ 3 binli yıllarda Anadolu’ya gelir. Luvi Hititçede “ışık insanları” anlamına geliyor. Pisidyalılar ise Luvi dili konuşan kabilelerden oluşmuş. Luvilerin bir kolu olarak Göller Bölgesinde varlığını sürdüren Sagalassos, Helenistik dönemde olduğu gibi, Roma döneminde de Pisidya’nın en önemli şehirlerinden biri olur.

Şehrin asıl gelişimi Roma döneminde olduğundan yapıların büyük bir çoğunluğu da Roma Dönemi’ne aittir. Roma İmparatoru Hadrian’ın (M.S. 2.yy.) Sagalassos’u Pisidya imparatorluk kültünün resmi merkezi seçmesi üzerine (bugünün Göller Bölgesi) büyük anıtlar inşa edilir. Bu ünvan beraberinde çok daha büyük çapta ekonomik büyümeyi getirdiğinden bir yüzyıl sürecek imar büyümesini de başlatmış olur. İskender Tepesinin eteğinde heybetli bir tapınak kurulur.  Bu tapınak önce İmparator Hadrian’a, daha sonra İmparator Antoninus Pius’a ithaf edilir. Özellikle İmparator Augustus döneminde Sagalassos’un Anadolu yol ağzına bağlanarak denizlere ulaşmasıyla uzunca bir süre barış dönemine girilmesi, şehrin zenginleşmiş nüfusu Sagalassos’u bölgenin en görkemli şehri haline getirir. 6. Yüzyılın ortasına kadar gelişmeye devam eden kent M.S 590 yılında yaşanan büyük depremde yerle bir olur ve buna bir de veba salgınları eklenir. Tüm bu felaketlere rağmen kentte yaşam, M.S. 13. yüzyıl ortalarında Selçukluların son Bizans Kalelerini’de ortadan kaldırmasına kadar, kentin yıkıntıları arasında birkaç küçük köy ayakta kalmaya devam eder. Selçuklu Türkleri 16. yüzyılda bu yöreye (Ağlasun’a) yerleşir.

Sagalassos’un Batılılar tarafından ilk keşfi ise 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas ile başlar.

1990 yılından beri Sagalassos Arkeolojik Araştırma Projesi tarafından, Belçikalı Prof. Dr. Marc WAELKENS başkanlığında yürütülen Sagalassos kazıları, disiplinler arası kazı ve restorasyon çalışmalarıyla uluslararası bilim camiasında önemli bir yere sahip. Arkeolojik proje kapsamında, açığa çıkarılan yapılar; Neon Kütüphanesi, Helenistik Çeşme, Heroon ve Antoninler Çeşmesi, Aşağı ve Yukarı Agoralar, Roma Hamamı, Apollon Klarios ve Antonian Pius Tapınakları, Sütunlu Cadde, Macellum, Kent Villası ve tiyatro ayakta olan yapılardan.

Sagalassos Antik Kenti 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınır.

Toroslar’ın sarp yamaçlarında kurulmuş olan, Küçük Asya’da belki de terk edildiği günden günümüze kadar en iyi korunagelmiş antik yerleşimlerden biri olan ‘İmparatorların Gözde Şehri Sagalassos’u keşfetme sırası artık bizde.

Antik kent alanı geniş olmakla birlikte son derece planlı; yolumuzu belirleyen yön çizgileri, tanıtıcı levhalar ve detaylı bilgi almak istersek panoların üzerinde okutacağımız barkodlarla, hem bilgilendirici hem de kolaylıkla gezilebilecek biçimde düzenlenmiş. Böylesine iyi bir şekilde ayağa kaldırılmış bir antik kent görmek bizi oldukça mutlu ediyor.

Sagalassos Antik Kentin en belirgin yapısı, Yukarı Agorada restore edilen ve suları asırlardır çağlayarak akan, 13 metreye varan sütunlarıyla Antoninler Çeşmesi ile agorayı çevreleyen iki kemerli kapısı. Bu yapılar Sagalassos’un adeta birer simgesi. Ayrıca Roma Hamamı’nı, kütüphaneyi, Kent Meclisi’ni, suyu pınarından akan küçük çeşmelerini, 9 bin kişilik tiyatrosu’nu ve şehrin bin yıllık tarihini anlatan daha pek çok eseri görecek olmanın heyecanı içindeyiz. Artık bundan sonrası görsellerimizde.

Anıtsal Kapıdan geçiyoruz. Sırasıyla Devlet Agorasında Anıtsal Kemerli Kapılar ve Onursal Sütunlar ile Kent Yönetim Binası’nı, Roma Dönemi Hamam ve Gymnasium / Mermer Salon / İmparator Salonu, Macellum ile Lüks ürünler pazarı – Devlet Agorası /Yukarı Agora’yı dolaşıyoruz.

Roma Dönemi Hamamı ve Gymnasium – Mermer Salon / İmparator Salonu

Macellum – Lüks Ürünler Pazarı

M.S 2. yüzyılın son on yılında, bu alana pahalı gıdaların satıldığı bir pazar binası inşa edilmiş. Mücevherler, müzik aletleri, cem, metal, işlenmiş kemik veya geyik boynuzundan dekoratif eşya ve aletler, dükkân kazılarında ele geçirilmiş.

Yıldız şeklinde su mazgalları /Yukarı Kent

Kent Meclisi Binası ‘Bouleuterion”a ait yarım sütunlardan birinin üzerinde Athena ve savaş esirini gösteren bir kabartma yer alıyor. (Yukarı Agora)

Agoraya Görkemli Bir Anıt Çeşme ‘Antoninler Çeşmesi’  

Antoninler Çeşmesi: Adını MS. 2. Yüzyılda Roma İmparatorluğunu en gelişmiş seviyesine çıkarmış İmparatorların ait olduğu Antoninler Hanedanlığından almış. Bu muhteşem anıtın mimari süslemeleri incelenerek yapım tarihinin MS 160-180 yılllarına yani Marcus Aurelius ve Lucius Verus’un Roma İmparatorları olduğu döneme tarihlenmiş.

Antoninler ‘Aşk ve Güzellik’ Çeşmesi Detay

Çeşmenin iki ucundaki alınlıklarda sarmal süslemeler kullanılmış. Ortalarında ise medusa başlı kabartmalar. Roma İmparatorluğu’nun zengin süslemeli, gösterişli mimarisinin tipik bir örneği. Yapımında 7 değişik tür taş kullanılmış. 28 metre uzunluğunda ve 9 metre yüksekliğindeki yapıda su, merkez nişten akmakta. MS. 7. yüzyıldaki depremde neredeyse tamamen yıkılmış, toprak tabakaları altında kalmış olan anıt çeşme, kazılarla ortaya çıkarılmasının ardından yeniden onarılıp ayağa kaldırılmış.

Antoninler Çeşmesi bugün de akmakta!

Cephesinde farklı renklerdeki taşların kullanılması ve merkezinden çağlayan suyu ile Antoninler Çeşmesi inanılmaz göz kamaştırıcı! Bu su 2010 yılından beri akmakta imiş! Antoninler Çeşmesi’nin özgün heykelleri günümüze ulaşamamış.  Yalnızca çeşmenin iki ucunda yer alan mermer heykel grupları anıtın özgün tasarımının bir parçası. Bu iki heykel grubu antik çağda heykelcilikte en ileri kentlerden birisi olan Aphrodisias’tan getirilmiş.

Traian dönemine tarihlenen Ares, Herkül, Hermes, Zeus, Athena ve Poseidon büstleri Antik Dönem heykeltıraşlığının önemli örneklerinden sayılıyor.  Kazılarda ortaya çıkan 5.5 metre civarında boyu olabileceği tahmin edilen İmparator Marcus Aurelius ve İmparator Hadrian’a ait heykeller ile çıkarılan diğer eserleri Burdur Müzesi’nde göreceğiz.

Kahramanlar Anıtı / Kuzeybatı Heroon ve dans eden kızlar frizi

Sagalassos Antik Kenti’nde; Heroon, Kahramanlar Anıtı tüm ihtişamıyla karşımızda.  Kuzeybatı Heroon, İmparator Augustus dönemine (M.S 1. yüzyıl) tarihleniyor. 15 m yüksekliğindeki yapı Sagalassos’lu seçkin bir aileden gelen, genç bir kahramanın mezar anıtı. Heroon’un podyumu üzerinde gerçek boyutlara yakın 14 genç kız frizi dikkat çekiyor. Bu frizlerde dans eden, eğlenen kızlar görülüyor. (Asılları Burdur Müzesi’nde )

Hadrian Çeşmesi / Aşağı Kent

Hadrian Çeşme, aşağı agoranın hemen yukarısında yer alıyor. M.S 129-132 yılları arasında inşa edilen iki katlı Hadrian Çeşmesi,  Apollo Klarios Tapınağı’na yakın olduğu için Apollo’ya adanmış. Çeşmenin üzerindeki kabartmalarda musaları görüyoruz. Yani esin perilerini! ( Antik dönemde; şiirle, müzikle sanatla ilgili değişik ilham perilerine ‘musalar’ denirmiş. Hatta ‘müze’ kelimesinin kökeni de ‘musalar’dan gelmekteymiş. )

Hadrian Çeşmesi ve Severuslar Çeşmesinin ardından Aşağı Kentte, Sütunlu Caddeye doğru iniyoruz. 

Aşağı Kent/Sütunlu Cadde / Sağda İskender Tepe, sol altta Tapınak

Sütunlu Cadde – Aşağı Kent

Akdağ’ın yamaçlarında Sagalassos Antik Kenti. Yukarı Kent’ten Aşağı Kente inerken…
Sütunlu Cadde, M.S. 1. yüzyıla tarihleniyor

Dor Stili Çeşme ve Neon Kütüphanesi

Antik kentin her köşesinde çeşmelerle karşılaşıyoruz. Gördüğümüz 5 anıtsal çeşmenin 2 sinin hala orijinal kaynaklarından akıyor olması ne harika. M.Ö. 1. yüzyılda yapılmış olan, yaklaşık 2 bin yıllık bu çeşme halen aktif olan bir su kaynağını kullanıyor. Buradaki çeşmenin suyundan içiyoruz, dediklerine göre bu sudan içince 10 yaş gençleşiyormuş insan:)

En az bin yıllık seramik üretimi ile Sagalassos, antik dönemlerdeki en uzun seramik üretimi merkezi olarak da kabul edilmekte. Dor stili çeşmenin hemen üstünde yer alan, mozaik kaplı 30 m²’lik  bu yapı da, kitaplığın arka duvarındaki yazıtlara göre; MS 120-121 yıllarında T. Flavius Severianus Neon tarafından babası ve amcasının anısına yaptırılmış. Ayrıca içeride bir yaşam odası ve bir de kiler bulunuyor.

Çömlekçiler Mahallesi

Kütüphane ile tiyatronun doğusundaki platoda ise ‘Çömlekçiler Mahallesi’ bulunuyor. Kalıntılar arasında kil depolama çukurları, fırınlar, kül saklama kapları yer alıyor. Ayrıca seramik atölyesi kalıntılarına da ulaşılmış.  Biraz ileride Dor Stili Tapınak yer alıyor. M.S. 1. yüzyıla tarihlenen tapınağın kentin baştanrısı Zeus’a adandığı sanılmakta.

Sagalassos Antik Tiyatrosu

“Geçmiş gösterilerin sessiz bir tanığı”
Muhteşem manzarasıyla Sagalassos Antik Tiyatrosu

Yapımına M.S 120 yılında başlandığı düşünülen, dünyanın en yüksek rakımlı ve 9000 kişilik kapasitesi olan tiyatro, her yıl Pisidya’da yapılan festivaller ve kutlamalar için inşa edilmiş.  Bulunan gladyatör ve hayvan kabartmaları nedeniyle burada gladyatör ve hayvan dövüşlerinin de yapıldığı sanılıyor. Sagalassos tiyatrosunun çanak şeklindeki oturma yerleri kısmen yamaca inşa edilmiş, kısmen de tonozlar üzerinde taşıtılmış. Sahne binası tek katlı yapılmış, mimarisi ve bezemeleriyle bir arka plan oluştururken, aynı zamanda tiyatronun güneye bakan müthiş manzarasından da yararlanılmış.   Sagalassos tiyatrosu harika peyzajıyla çok önemli bir kültürel mirastır insanlığa. Kesinlikle iyi bakılmalı ve özenle korunmalı.

Vomiterium, Sagalassos Antik Tiyatro

Tiyatronun arkasındaki giriş /çıkış koridorları; Antik çağlarda tiyatroya giriş çıkışlar bu koridorlardan sağlanıyormuş. Tiyatronun sahne binası depremlerle büyük hasar görmüş.

Kaya Mezarları, Sagalassos

Mezarlık, kentin güneyinde, İskender Tepesi ile Çatal Oluk Pınarı Vadisi’nin batı ve doğusunda bulunuyor. Geç Hellenistik ve Geç İmparatorluk dönemleri arasında mezarlık alanı olarak kullanılan bu alanda, Antik kentin tepe noktasındayız. Bu mezarlıklarda çok sayıda ostotekler yani ölünün küllerinin konulduğu kül kapları ve kayalara oyulmuş sandık biçimli lahitler bulunmuş.

Aşağı Kent, Yukarı Kent bir de daha yukarılara, mezarlıklara da bakalım derken… ziyaret saati neredeyse bitmek üzere, anlayacağınız bir tam günü Sagalassos’ta geçirmiş bulunmaktayız. Ama buradan hemen ayrılmak istemiyoruz. Zira güneş son huzmelerini yayarken vadiye, bu doyumsuz manzarayı kaçırmak olmaz.

Sagalassos Antik Kenti’nden Ağlasun’a kuş bakışı

Antik kent alanının girişindeki seyir terasında tavşan kanı çaylarımızı içip soluklanırken, bir de bulunduğumuz açıdan Ağlasun’a bakıyoruz. Nasıl güzel bir coğrafya burası. Tarihiyle, kültürüyle, doğasıyla. Her yerinden su fışkıran yemyeşil bir vadi. Dağı, taşı zenginlik, derin bir kültür mirası. Boşuna değil bu topraklarda onca medeniyetin hüküm sürmesi. Bize de artık anın tadını çıkarma zamanı.

Esin Bozdemir

 

Yardımcı Kaynaklar:
Sagalassos Tarihine Yolculuk, Nazmi Öner
Sagalassos, ‘Bir Zamanlar Toroslarda’ YKY Yayınları

The following two tabs change content below.
Esin Bozdemir Balıkesir doğumluyum. Gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak hayatımın kısa bir çocukluk dönemi Almanya’da, bir dönemi de eğitim amacıyla Londra’da geçti. Burada dil ve marketing eğitimi aldım. Profesyonel iş hayatım ise İstanbul’da çeşitli özel sektörlerin marketing, halkla ilişkiler ve yönetim kadrolarında çalıştım. Eğitim ve iş hayatıma bağlı olarak yurt dışı seyahatlerim beni farklı coğrafyalardan, farklı kültürlerden insanlarla tanıştırdı. Bu durum benim hayata bakışımı şekillendirdi. 2009 yılından itibaren ‘İzler ve Yansımalar’ adı altındaki bloğumda kültür-sanat, seyahat ve yaşama dair yazılar yazmaktayım. Bunun yanı sıra resim sanatında da çalışmalarımı aralıksız sürdürmekteyim. https://www.instagram.com/esin_bozdemir_art/ https://www.instagram.com/izlerveyansimalar/ https://www.esinbozdemir.art/
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.