Bir Mermerin Anıları Ağıt Uğur Uludağ

Bir Mermerin Anıları

Neredeyse bembeyaz mermer ocağının artık kalbine ulaşılmıştı. O kadar geniş bir alan kazılmıştı ki, tepeler eriyip bitmişti. Ne var ki henüz doğanın armağanı tükenmemişti de. O ana kadar görülmüş en kusursuz mermer blok, tüm heybeti ile bir gül harmanı gibi yatıyordu yerde. Büyük bir titizlikle çıkarıldı eşsiz taş blok. Floransa’ya hızlıca haberi salındı. Çıkarılan mermer tam anlamı ile kusursuzdu.

1464’yılının sıcak bir mayıs ayında Floransa’nın ileri gelenleri bir araya geldiler. Bu mermerle ne yapacaklardı? Hayır, bunu sıradan bir sanatçının inisiyatifine bırakamazlardı. Yaşayan en büyük sanatçıya emanet edilmeliydi. Donatello ki daha önce kusursuz heykelleri ile kapısı çalınması gereken kişiydi. Donatello neredeyse 10 metreye ulaşan bu mermer ile ne yapacağını kestiremiyordu. Heyetin istediği devasa bir Herkul heykeli idi. Donatello doğru düzgün mermere dokunamadan 13 Aralık 1464 ‘da Azrail imdadına yetişecek ve hakka yürüyecekti.

Yarım kalan projeye ışık hızı ile bir başka yontu ustası bulundu. Bernardo Rossellino ki mabetlerin efendisiydi. Daha önce hiç kimse onun kadar güzel lahitler inşa edememişti. Kimsenin fark edemediği minik bir sorun vardı. Rossellino döneminin büyük sanatçılarındandı lakin kendisinin asıl olayı kabartmalı rölyefler üzerineydi. Üç boyutlu bir yontu onun ustalığının ötesinde bir matematik gerektirmekteydi. Rosellino’da daha doğru düzgün taşa dokunamadan tanrı yanına çağıracaktı.

Çaresizce bir başka usta Sandro Botticelli’nin artık olaya el atması gerektiğini düşündüler. Ancak Botticelli dillere destan güzellikteki mermere yapacağı yanlış bir hamle sonucunun ağır olacağının farkındaydı. Üstelik kendisi bir yontu sanatçısı değil bir ressamdı. Onun işi fırçalar ve boya idi.

Tamamen farklı bir disiplin olan mermer yontusu onun pek de istekli olduğu bir proje değildi. Tabii ki içinden geçenleri, karşısındaki suratsız dini yetkililere söyleyemezdi. Bu onun sonu olabilirdi. İsteksizce projeyi kabul etti ve yaşamı boyunca doğru düzgün elini mermere sürmedi. Mermer yavaş yavaş bulunduğu arka bahçenin köşesinde çürümeye terk edilecek, zamanla varlığı unutulmaya başlayacaktı.

Floransa’dan 388 km uzaklıktaki Milano’dan yaşlı bir adam yola koyulmuştu. Günlerdir yürüyor fakat yollar bitmek bilmiyordu. Bitmeyen şeylerden biri de, zihninde dolanan fikirlerdi. Milano’da bir duvar resmi yapmıştı. Ancak yeni bir şeyler deneme arzusu, geleneksel sıva yöntemi yerine başka bir şeyler denemesini söylemiş, sonuç hüsran olmuştu. Eserin boyası daha kurumadan pul pul dökülmeye başlamıştı.

Henüz kimse bunun farkında değildi fakat bu onun meslek hayatının ilk ve tek büyük hatasıydı. Bazen geleneksel yöntemlere güvenmek gerekirdi. Eserinin adı ‘Son Akşam Yemeği’ idi lakin, bu onun son baş yapıtı olmayacaktı. Üstelik ahmak Milano Dükü, onun heykeli için ayrılan bronzu savaş topu için eritmiş, kilden yaptığı taslağı ise yerle bir olmuştu. İlk defa büyük bir heykel yapacaktı lakin buna izin verilememişti. Ne büyük bir talihsizlikti.

Mermerin unutuluşundan tam 37 yıl sonra sonunda hatırlanmış, şehre yeni gelen Da Vinci’ye bu proje verilmişti. Mermer yeniden şehrin ilgisini çekmiş, Duccio adı verilmişti. Adeta sanatın felsefe taşına dönüşmüştü. Ancak Da Vinci’nin heyecanı mermerin halini görünce sönüvermişti. Yıllar mermere acımasız davranmış, eski güzelliğinden pek de bir şey kalmamış gibiydi. Üstelik kariyerinin zirvesindeki bu büyük usta, yapacağı bir hatanın kariyerini mahvedebileceğini, tüm şehir de alay konusu olabileceğini biliyordu. Neler yapabileceğine bakacaktı.

İyi bir hikaye nasıl başlar bilirsiniz, ya bir yolculukla yada şehre bir yabancının gelmesi ile. Ancak Roma’dan yeni dönen yirmilerindeki bir genç, Floransa’nın yabancısı sayılmazdı. Ne var ki, şehri çevreleyen surların önündeki muhafızlar öyle düşünmüyordu. Talihsiz bir yanlış anlaşılmadan dolayı yaka paça zindanlara atılacak fena dayak yiyecektir. Halbuki kendisi hiç böyle hayal etmemişti şehre gelişini. Vatikan’da Pieta adı verilen kusursuz bir heykel yapmış büyük bir taktir görmüştü. Şehir onu alkışlarla karşılayacak, boynuna çelenk takacaktı. Ancak tam tersi olmuştu ve boynuna zincir takılıvermişti.

Genç adam çok geçmeden mermerin haberini almış Da Vinci adındaki elitist adamın projeyi kaptığını öğrenmişti. Hayatında eline balyoz bile almamış yaşlı adam nasıl olurdu da bu projeyi yapabilirdi? Üstelik öğrendiği kadarı ile Herkül’ün heykeli yapılacaktı. Ancak mermerin yapısı buna uygun olmayabilirdi. Peki ne yapacaktı ? Gönülsüzce Da Vinci’ye yardım mı edecek, yoksa bir şekilde o projeyi elinden kapacak mıydı ? Genç adam ikinci seçeneği değerlendirecekti.

Elinde onlarca taslakla, kurulun karşısına geçti. Proje için en uygun konunun Herkül değil Davut olduğunu anlattı. Tüm detayları ile bu heykeli daha önce görülmemiş bir şeye dönüştürebileceğini söyledi. Daha önce kimse Da Vinci gibi yaşayan bir efsaneyi karşısına almaya cüret edememişti.

Bu kirli kaba sapa bir adam buna nasıl kalkışa bilirdi ?

Kurul bakışlarını Da Vinci’ye çevirdi. Aylar önce verilen projede ne kadar yol kat ettiği konusunda meraklanmışlardı. Yalnızca birkaç karalamadan ibaretti Da Vinci’nin yaptıkları.

Karar verilmişti, Michelangelo adındaki bu genç adama bir şans verme vakti gelmişti.

O günden sonra Da Vinci bu saygısızlığı asla affetmeyecek ve Michelangelo’yu hiç sevmeyecekti. 1501 yılında Michelangelo büyük bir keyif ile mermeri atölyesine taşıtmış ve çoktan balyozunu eline almıştı. Haber şehri çabucak sarmış Da Vinci’nin şöhreti biraz tahribata uğramıştı.

Kendisinden 23 yaş küçük bu bakımsız ve kirli adam şöhretine gölge düşürmüştü. Neyse ki henüz son kozunu oynamamıştı. Atölyesinde kaç zamandır bekleyen küçük resimle işi bitmemişti. 1503’te sonunda eserini tamamlayacak, tüm şehir ‘Mona Lisa’ isimli resimle çalkalanacaktı. Kimse Da Vinci’nin ustalığını sorgulayamazdı.

Eser 40 ince tabaka boya ile yapılmış ve o döneme kadar görülmemiş bir teknik kullanılmıştı. 1498’de bitirdiği “Son Akşam Yemeği’ndeki” hatalarını bile çoktan Mona Lisa unutturmuştu.

Bakalım Michelangelo adındaki saygısız adam ne yapacaktı ?

Hayır, Mona Lisa’dan daha iyi bir sanat üretimi yapılamazdı.

Mona Lisa’dan sadece bir yıl sonra Michelangelo sonunda Davut’u bitirdi (1504). Floransa’dan neredeyse tüm Avrupa’ya eserin adı yankılanmaya başlamış, Mona Lisa’yı gölgede bırakmayı başarmıştı. Son gülen genç adam olmuştu. Bu iki eser aslında sanat tarihinde birbirlerine yakışan en güzel çiftti. Babalarının gönlü olsa belki evlenir, sanatın en güzel çocuklarını doğururlardı. Fakat kader ağlarını örmüş, egolarına yenilmiş, eşsiz güzelliklerine gölge istememişlerdi..

Ağıt Uğur ULUDAĞ

 

 

The following two tabs change content below.
22 Temmuz 1989 Osmaniye doğumlu. 2004 yılında Mersin Nevid Kodallı Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümünde, sanat eğitimine başladı. 2008 yılında başarı ile mezun olduktan sonra, aynı yıl Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü kazanarak akademik eğitime başladı. Fakülteden 2013 yılında Bölüm Birincisi olarak mezun oldu. Akademik eğitim süresince çeşitli resim sergilerine katılmaya başladı. 2017 yılında Osman Gazi Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Resim Anasanat Dalı’nda Tezli Yüksek Lisans eğitimine başladı. 2021 yılında mezun oldu. Akademik eğitimden günümüze kadar yetmişten fazla sergiye, pek çok uluslararası çalıştay ve fuara katılmış ve 4 kişisel sergi açmıştır. Sanatçı Eskişehir’de atölyesinde üretimlerine devam etmektedir. Ağıt Uğur ULUDAĞ

Son Yazıları Ağıt Uğur Uludağ (tüm yazıları)

BU SAYFAYI PAYLAŞ

.