Kültür ve Sanatın, Bilimin ve Sevdanın Şehri AMASYA

Ortasından Yeşilırmak’ın cömertçe akıp geçtiği, zirveleri bulutlara uzanan dağların arasında, zümrüt yeşili bir vadi içinde, 7500 yıllık bilinen tarihi ile Anadolu’nun en eski yerleşimlerinden biri olan Amasya tarih boyunca insanlığa ışık tutmuş, nice şahsiyete yurt olmuş, krallara başkentlik yapmış; padişahları, sultanları ağırlamış. Alimler, bilim adamları, sanatkârlar, şairler yetiştirmiş ve şehzadelerin eğitim gördüğü bir kültür merkezi olmuş.

Strabon

  • Antik çağın ünlü Coğrafyacısı Strabon’un doğduğu,
  • Tıp ilminin en değerli eserlerini veren ve Darüşşifası’ndaki çalışmalarıyla 13. Yüzyılın en önemli Cerrahı, Tıp adamı Sabuncuoğlu Şerafettin’in şifa dağıttığı
  • Güzelliği kadar, zekâsı ve sanatçı yönüyle yaşadığı çağı etkilemiş hatta adını Venüs’e yazdırmış olan ilk Türk kadın şairi Mihri Hatun’a esin olan
  • Ve dillere destan aşkı uğruna dağları delen Ferhat’ın şehridir.
  • Ama bu şehre asıl damgasını vuran 22 Haziran 1919’da ilan ettikleri Amasya Tamimi ’le tüm dünyaya kararlılıklarını gösteren Milli Mücadele’deki yeri ile Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının tarihe damga vurdukları müstesna bir şehirdir.
  • Tabi mis kokulu ‘misket elması’ ile de meşhur olan bu şehir saydıklarımdan çok daha fazlasıdır!

Doruklarında ‘Harşena Kalesi’, sırtlarında ‘Kralkaya Mezarları’, surların üzerinde ‘Yalıboyu Evleri’, ‘Alçak Köprü’sü ve Yeşilırmak üzerindeki  ‘Su Değirmenleri’ ile Amasya Panoraması kesinlikle görmeğe değer.

Bu şehri ilk gördüğüm anda, neden kralların, sultanların, şehzadelerin burayı yurt edindiğini ve ilk kadın Divan Şairimiz Mihri Hatun’a ilham verdiğini çok daha iyi anlamıştım. Öylesine muhteşem bir coğrafya üzerine kurulmuş ki Amasya, onu gördüğünüzde ne demek istediğimi siz de daha iyi anlayacaksınız.

Yalıboyu Evleri, Amasya

Biz bu şehre ilk ziyaretimizi 2015 yılında gerçekleştirmiştik. Doğu Anadolu gezimizin destinasyonları içinde Amasya’ya da yer vermiş ve bir gün kalmıştık. Yeşilırmak’ın iki yakasına kurulmuş, sur duvarları üzerine doğal dokuyu bozmadan inşa edilmiş -Osmanlı dönemi sivil mimari örnekleriyle bezeli – tarihi Yalı boyu evleriyle, Kalesi, kaya mezarları, köprüleriyle, Selçuklu ve Osmanlı’dan kalma görkemli anıtlarıyla, hanları ve hamamlarıyla… Amasya, her bir köşesi buram buram tarih kokan görüntüsü içinde bir açık hava müzesiydi adeta. Köklü tarihi ve zengin kültürüyle bir günün bize yeterli gelemeyeceğini görmüş ve ayrılırken bu şehirden bir kez daha gelmeyi kendimize söz vermiştik.

Biz sözümüzü tutup ilk ziyaretimizin ardından… yaz başında bir kez daha ziyaret ediyoruz Amasya’yı ve bu kez şehrin hakkını vererek geziyoruz. İstanbul’dan hareketle bu defa Batı Karadeniz destinasyonları içinde önce Amasya’ya gitmek üzere henüz gün aydınlanmadan yola koyuluyor, aralarda molalar veriyor ve… öğle saatlerinde Amasya’ya varıyoruz.

Yeşilırmak kenarında, cumbalı, avlusunda su kuyusu ve ocak bulunan, Osmanlı evlerinin bütün özelliklerini bünyesinde taşıyan sevimli mi sevimli Yalıboyundaki konakların birinde konaklıyoruz. İstiyoruz ki tarihi her şeyiyle doyasıya yaşayalım.

Amasya’ya vardığımızda gün yarılansa da önümüzde bir yarım gün daha var. Odamıza yerleştikten sonra, kısa bir dinlencenin ardından atıyoruz kendimizi Amasya’nın tarihi sokaklarına.

Tarihi şehrin iki yakasını dolaşmadan önce, ayağımızın tozuyla şehre hakim olacağımız Harşene Kalesi’ne çıkmak üzere; Yalıboyu sokakları arasından, kale yönünü işaret eden tabelaların kılavuzluğunda tepe noktasına kadar olmasa da Kral Kaya Mezarlarının olduğu seviyeye kadar antik basamaklarla adım adım çıkıyoruz.

Amasya ‘Harşene’ Kalesi

Amasya Kalesi Helenistik dönemde yapılmış. Şehrin savunmasına en uygun olan Harşena Dağı üzerine kurulmuş. Erken Tunç çağından itibaren (M.Ö. 3200) diğer uygarlıklar (Roma, Bizans ve Selçuklular) tarafından da kullanılmış.

Amasya’nın tarihi oldukça eski, Kalkolik çağa kadar uzanıyor. 7500 yıl boyunca sayısız topluluk ve medeniyete ev sahipliği yapmış Amasya.  Hititler, Frigler, Kimmer-İskitler, Med-Persler, Pontuslar, Roma ve Bizanslılar, Türklerden önce buraya yerleşmiş. Anadolu’nun 1071 yılında başlayan Türkleşme sürecinde Melik Ahmed Danişmend Gazi Amasya’yı alarak burada ilk Türk egemenliğini kurmuş. Uzun sürede Danişmed-Selçuklu egemenliğinde kalmış. Yıldırım Bayezid döneminde ise Osmanlı topraklarına gönüllü katılmış.

Kralkaya Mezarları, Amasya

Antik çağ yazarı Strabon‘un verdiği bilgilere göre, Helenistik dönemde, Harşena Dağı‘nın güney eteklerindeki kalker kayalara oyulmuş olan bu kaya mezarları Mitridat Krallığı zamanında krallar adına yapılmış olan anıt mezarlarıdır. Yeşilırmak boyunca bu şekilde tam 23 adet kaya mezarı bulunuyor.

Antik merdivenlerle tepeye doğru çıktığımız Kralkaya Mezarlarının en büyüğü üstteki fotoğrafta gördüğünüz mezardır. Bu mezarlar, tarihin kargaşalı olduğu dönemlerde hapishane amacıyla kullanılmış.

Bulunduğumuz noktadan şehrin manzarası ise işte budur!

Yeşilin her tonunu bünyesinde taşıyan bir doğa harikası, Yeşilırmak dağların arasından ince bir gerdanlık gibi akıp geçiyor. Ve; ‘onlarca medeniyete, kültüre ve sevdaya ben şahidim!’ diyor.

Yeşilırmak’a paralel Harşena Dağı’nın eteklerinden bir de tren geçiyor. Ne çok atraksiyonu var Amasya’nın!. Heyecanımızı  hep canlı tutuyor.

Harşena Kalesi sırtlarından muhteşem Amasya şehrini kuşbakışı seyrettikten sonra, sıradaki ziyaretimiz Özel Şehzadeler Müzesi oluyor. Tekrar aşağıya Yalı boyu sokaklarına iniyoruz.

Şehzadeler Müzesi

Şehzade Sancağı ilan edilen Amasya (1386) bu ünvanını uzun yıllar korumuş. Bu süre içinde 7’si sonradan padişah olarak Osmanlı tahtına oturan 12 Şehzadeyi Vali olarak ağırlamış. 14. Yüzyılın başlarında Ankara Savaşıyla birlikte kısmi bir dağılma yaşasa da Çelebi Mehmed Osmanlıyı yeniden toparlayıp uzun yıllar bu şehirde valilik yapmış. Eski sur duvarları üzerine kurulmuş olan iki katlı müzenin alt katı Amasya’da valilik yapan ama sultan olma fırsatı bulamayan şehzadelere, üst kat ise Osmanlı Devleti’nde Sultan olan şehzadelere ayrılmış.

* Balmumu heykeller Heykeltraş Adil Çelik tarafından altın oran tekniğine uygun olarak üretilmiş.

Şehzadeler Müzesi’ni ziyaret ettikten sonra aynı sokak üzerinde bulunan ve yöresel yemekler yapan bir mekân dikkatimizi çekiyor. Giriş kapısında ise Şems-i Tebriz’in “Kapımıza vuran değil, gönlümüze vuran buyursun”  sözlerinin çekim gücüyle de hiç tereddütsüz içeriye adımımızı atıyoruz.

Konak restoranın Yeşilırmak’a bakan masaları dolu olsa da hiçbir yere kıpırdamaya niyetimiz yok! kısa bir bekleyişin ardından bu defa, restoranın bahçe bölümüne yöneliyoruz ve ortasında kuyusu,  etrafında elma ağaçları ve çiçeklerle bezeli çok şirin avlusunda boş bir masa bulup oturuyor ve hemen siparişlerimizi veriyoruz. Bu esnada fotoğraf çekmek hiç aklıma gelmiyor ancak bu satırları yazarken o sıcak atmosfer bir kez daha gözümün önüne geliyor! Bakır tencerelerde dumanı tüterek bize doğru gelen seyyar ocaklar, havaya yayılan miss kokular!..

Artık karnımız tok, sırtımız da pek! O halde otele gitmek için acele etmemize gerek yok. ‘ diyor, hava kararmadan, biraz da kıyı boyunda dolaşıp, gün batımına karşı Yeşilırmak’ı seyrediyoruz. Yalı boyu kıyı şeridi öyle güzel dizayn edilmiş ki!

Amasya Yalıboyu Evleri ve Yeşilırmak üzerinde su değirmenleri

Yeşilırmak’ın bir yakasında 2 katlı ahşap cumbalı geleneksel tarihi evler, bir yakasında da tarihin ünlü şahsiyetlerinin büstleri, heykelleri ile düzenlenmiş birer açık hava müzesi görünümü içinde.

II. Murad Büstü (1404-1421)

Sultan Çelebi Mehmed’in oğlu. Amasya’da doğan II. Murad 1413’te Amasya’da Sancakbeyi (Vali) olur. 1419’da ise babasının ölümü ile 17 yaşında iken Osmanlı Devleti’nin başına geçer.

Hazeranlar Konağı

Kral Mezarları bu yakadan da çok güzel görünüyor. Altta ise (sağdaki beyaz konak) meşhur Hazeranlar Konağıdır. Yeşilırmak şeridinde ve Roma dönemi sur duvarları üzerinde yer alan Hazeranlar Konağı 1865 yılında Amasya Mutasarrıfı Ziya Paşa’nın Defterdarı Hasan Talat Efendi tarafından yaptırılmış. Hasan Talat Efendi’nin kız kardeşi Hazeran Hanım uzun yıllar bu konakta yaşadığı için, konağa da bu yüzden ‘Hazeranlar Konağı’ adı verilmiş.

Yavuz Sultan Selim Büstü, Amasya

Yavuz Sultan Selim, Sultan Beyazıd’ın oğludur. 1470’de Amasya’da doğar. 11 yaşına kadar Amasya’da babasının yanında kalır ve burada iyi bir eğitim alır. Daha sonra Trabzon’a vali olur. 1512’de babası tahttan iner ve onun yerine Osmanlı Devleti’nin başına geçer.

Yeşilırmak’ta tekne gezisine çıkan turistleri görüyoruz. Yerli ve yabancı turistleri gezdiren teknelerin bazılarına da ‘Saltanat Kayığı’ adı verilmiş.

Haziran’ın ikinci haftası içinde gerçekleştirdiğimiz gezimiz sürprizlerle dolu geçiyor. Çünkü bu gezimiz Amasya’da her yıl 12-22 Haziran’da düzenlenen Atatürk Kültür ve Sanat Haftasına denk geliyor. Bu yüzden akşam saatlerinden itibaren şehirde gözle görülür bir hareketlilik, meydanlarda ve sahil şeridinde tatlı bir telaş dikkatimizi çekiyor.

İlk gün Harşene Kalesi, Kaya Mezarları, Şehzadeler Müzesi ve Yalıboyu ile karşı ki kıyı şeridini dolaştıktan sonra, görmek istediğimiz diğer tarihi yapıları ve önemli müzeleri bir sonra ki güne bırakıyoruz.

Atatürk Kültür ve Sanat Haftası’nda Amasya

Ve gezimizin ikinci günü olan 12 Haziran sabahı bambaşka bir Amasya ile karşılaşıyoruz. Her yere şanlı Türk bayrakları asılmış. Atamız en onurlu duruşuyla selamlıyor halkını.

‘Yaşasın Bayramımız var bugün! Öyleyse ilk önce Atamızı karşılamaya gitmeliyiz’  İstikametimiz Yavuzselim Meydanı oluyor.

12 Haziran 1919’da Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa burada ilk defa Milli Harekete yeni aksiyon kazandıracak olan ‘Amasya Tamimi’ni hayata geçirecektir. 22 Haziran 1919’da ise Atatürk, Cihan devletine giden o ilk yolda yayınladığı Amasya Tamimi ile vatanın kurtuluşunun, milletin azim ve kararlılığı ile olacağını açıklamıştır.

Milli Mücadele Anıtı

Atatürk’ün Amasya’ya geldiği ve ülkenin kaderini değiştirecek olan bu önemli tarihi günün anısına Heykeltraş Mustafa Öktem tarafından – 12 Haziran 1981’de temeli atılıp – 1983’te hizmete açılan Milli Mücadele Anıtı önüne geliyoruz biz de. Atamızı saygıyla, gururla, minnetle selamlıyoruz.

Ve tarihi şehir Amasya’yı bayram coşkusu içinde keşfetmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayısız tarihi yapılarla çevrili Amasya’da en görkemli yapılardan biri II. Bayezid Külliyesi Sultan II. Bayezid adına oğlu Amasya Valisi Şehzade Ahmet tarafından 1481-1485 tarihleri arasında cami, medrese, imaret ve şadırvandan oluşan bir külliye olarak yapılmış. Caminin önünde ve iki yanında ise tarihe meydan okuyan asırlık çınarlar dikkatimizi çekiyor. Bu çınarlar caminin inşası sırasında dikilmişler. Dile kolay! 500’ü aşkın bir zamandır ‘yıkılmadım, dimdik ayaktayım hâlâ!’ diyorlar. Gölgesinde oturan insanları asırlarca ağırlayan bu kadim ağaçlar kim bilir nelere tanıklık ettiler! Bayezid Külliyesi’ni dolaşırken Külliye’nin bir bölümünü oluşturan imarethane binasında yer alan Minyatür Amasya Müzesi olduğunu görünce burayı da pas geçemiyoruz. İyi ki girmişiz! diyoruz.

Minyatür Amasya Müzesi

Minyatür Amasya Müzesi’nde(Şehr-i Amasya 1914): 20 dakikalık bir gösteri ile Amasya’nın yüzyıl önce ki hali ile bugünü canlandırılmış. Hafif müzik eşliğinde, şehrin seslerini dinlerken farklı renk ve ışık oyunlarıyla oluşturulan atmosfer içinde tarihi bir seyrü seferde buluyoruz kendimizi.

Onlarca tarihi cami, türbe, medrese, çilehane ve yatır bulunuyor Amasya’da. Bedestanların arasında ve arastalarda dolaşırken ne yana bakacağımızı şaşırıyoruz. Yapıların içi de, dışı da zanaat ustalarının ellerinde nakış nakış işlenmiş.

Ve şimdi sırada çok önemli bir müzemiz var.

Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi

Darüşşifa (şifa evi) Bimarhane’nin ustalık işi, taş işleme kapısı. İlhanlı Döneminden günümüze ulaşan tek eser.

Şifa evleri, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde, hastaları iyileştirme ve tıp eğitimi için kurulmuş yapılardır. Amasya Darüşşifası ise kuruluşundan kısa bir süre sonra tıp ilminin merkezi haline gelir. Devrine göre olağanüstü gelişmiş yöntemlerle hastalara tedaviler ve ameliyatlar yapılır.

Devrin en önemli hekimi olan Sabuncuzade Şerafeddin aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed’in de hekimi olmuştur. Ruh hastalarının müzikle tedavisinde sanat icrasını gösteren balmumu heykeller (Bimarhane’nin girişinde yer alıyor.) Amasya Darüşşifası’nın (Bimarhane) en önemli özelliği ise sadece Anadolu’da değil, tüm dünyada akıl hastalarının müzik ve su sesiyle iyileştirildiği ilk yer olmasıdır.

Amasya Darüşşifa (Bimarhane)

Sabuncuoğlu Şerafeddin hastasını muayene ederken temsil edilmiş… Sanat müziği icracıları ve kullandıkları enstrümanlar; üç boyutlu görseller, duvarlarda özlü  sözler, balmumu heykeller, tıbbi araç gereçlerle dolu, dikkatimizi çeken daha pek çok detayla ve bilgiyle donanarak ayrılıyoruz Şifahaneden.

Ziyaret edeceğimiz bir başka önemli müze ise; Amasya Arkeoloji Müzesi.

Amasya Arkeoloji Müzesi

Arkeoloji Müzesi’nde Kalkolitik çağdan itibaren, Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Frig, İskit, Pers, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait 12 ayrı medeniyetin eserlerini göreceğiz. Önce müze bahçesini geziyoruz, sonra önemli eserleri daha yakından görmek üzere müze binasından içeriye giriyoruz.

Amasya Arkeoloji Müzesi

MÖ. 2. yüzyıla ait Roma Lahidi. Aktarla Lahidi olarak da biliniyor. Ve  Müzenin en önemli bölümü; İlhanlı Dönemi Mumyaları. 14.yüzyıl İlhanlı Dönemine ait erkek ve kadın ile birlikte çocuklara ait mumyalar diğer turistler gibi bizim de ilgimizi çekiyor. Zira günümüze kadar derileri dökülmeden gelebilmiş!

Kündekari sanatının en güzel örnekleri olan ağaç oyma sandukalar, kapılar, Tarihi Kuranı Kerim’ler ve Etnografik Eserler. Teşup Heykelciği; Hitit’lerden günümüze kalan tek tanrı heykeli… ve daha pek çok eser, her biri görmeye değer.

Arkeoloji Müzesini’de gezdikten sonra etkinlik alanına doğru gidiyoruz. Komşu ülkelerden gelen folklor ekipleri gösterilerine başlamış bile. Gösterileri izledikten sonra, artık Amasya sokakları bizimdir. Zira bu gece son gecemiz!

Gece görsel bir şölene dönen Yeşilırmak’ı seyretmek üzere Yalıboyu’na doğru gidiyoruz.  Güneş batmaya hazırlanırken ufukta yağmur bulutları, Yeşilırmak ise yakamozların pırıltıları eşliğinde düşsel bir görüntü içinde…

Amasya’da gecenin renkleri

Bakmasını bilene çok şeyler sunan bir şehir Amasya. Gündüzü başka, gecesi bir başka renkli. Kendine has bir ışığı var. Güneş vururken ve ay ışığında panoramik görüntüler içinde seyrine doyamayacağınız güzellikte; masalsı, gizemli ve ulvi! Bu yüzden sanat tarihine meraklılar kadar, fotoğraf tutkunları için de doğru bir tercih olacaktır Amasya. İster bayramda, isterseniz bir hafta sonunda…

Şimdi keşif sırası sizde.

Esin Bozdemir

The following two tabs change content below.
Esin Bozdemir Balıkesir doğumluyum. Gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak hayatımın kısa bir çocukluk dönemi Almanya’da, bir dönemi de eğitim amacıyla Londra’da geçti. Burada dil ve marketing eğitimi aldım. Profesyonel iş hayatım ise İstanbul’da çeşitli özel sektörlerin marketing, halkla ilişkiler ve yönetim kadrolarında çalıştım. Eğitim ve iş hayatıma bağlı olarak yurt dışı seyahatlerim beni farklı coğrafyalardan, farklı kültürlerden insanlarla tanıştırdı. Bu durum benim hayata bakışımı şekillendirdi. 2009 yılından itibaren ‘İzler ve Yansımalar’ adı altındaki bloğumda kültür-sanat, seyahat ve yaşama dair yazılar yazmaktayım. Bunun yanı sıra resim sanatında da çalışmalarımı aralıksız sürdürmekteyim. https://www.instagram.com/esin_bozdemir_art/ https://www.instagram.com/izlerveyansimalar/ https://www.esinbozdemir.art/
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.