LOUVRE ‘da  ANADOLU’NUN YİTİK MİRASI  

LOUVRE ‘da  ANADOLU’NUN YİTİK MİRASI  

Kadir ŞİŞGİNOĞLU                                                                                                                                 *Trabzon Üniversitesi  Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Öğr.Gör.

Bir müzecilik  ikonu olan Louvre Müzesi  Dünyanın en büyük müzelerinden  biridir. Yılda  on dört milyon kadar  ziyaretçisi  olan müzede, Antik çağdan  başlayarak modern çağa  kadar sanatın  bütün gelişim evrelerini görebileceğimiz otuz beş binin üzerinde sanat  yapıtı sergilenmektedir.

Müze Fransız Devrimi’nden sonra, ilk olarak 8 Kasım 1793’te  halka  kapılarını açtı. Eski Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın önerisi ile eklenen Cam Piramit ile son şeklini alan Louvre; Fransa’nın kendi kendini yöneten (otonom) üç müzesinden biridir. Müzenin en yeni bölümü ise; müzenin bahçesine çatısı uçan halı şeklinde   tasarlanmış İslam Sanatları bölümüdür.

Dünyanın en saygın müzelerinden biri olan Louvre;  Arkeolojik eserler bölümünün oluşturulması sırasında sergilediği tutumla saygınlığına  gölge düşürmüştür. Bunun  nedeni Fransızların  ve Louvre  Müzesi’nin Osmanlı İmparatorluğu coğrafyasında bulunan antik ve arkeolojik  eserlere olan  yasadışı ilgisidir. Osmanlı İmparatorluğunun zor yıllarında ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerin kolaylaştırılması  adına yapılan  diplomatik baskılar sonucu kimi izinli, kimi izinsiz kazılarda bulunan çok sayıda  eser Fransa’ya kaçırılmıştır. Fransızlar bununla da yetinmemiş Türkiye’den 19. yüzyıldan itibaren çalınmış olan çok sayıda eseri satın almış; yahut, bağış olarak kabul etmişlerdir. Şimdiye kadar mükemmel şekilde korunan bu eserler  şimdi “Louvre Kolleksiyonu” diye sergilenmektedir. O dönemde  yaşanan kültürlerin ismi ile oluşturulan bölümlere özenle yerleştirilse de  bu eserlerin yeri kendi doğduğu topraklardır. Aşağıda isimleri yazılı nerede ise bir müzelik eser, farklı tarihlerde gezgin, arkeolog, kazı ekipleri ve  müze  ajanlarının  Louvre’a  kazandırdığı Anadolu kökenli taşınabilir kültür varlıklarımızdır.

Grek Heykel Galerisinin ve İslam eserleri bölümünün farklı  salonlarında  sergilenen bu  eserleri izlerken  kendinizi Türkiye’de ki müzelerden birinde hissedebilirsiniz. Bu galerinin  salonlarından birinde   üzeri  ‘atlı süvari’ desenli mermer bir kürenin altındaki “Bu eser  2.Mahmud  tarafından Fransa Kralı 2.Lois’e  hediye  edilmiştir”  bilgisini  okuduğunuzda üzüntünüz yerini kızgınlığa bırakabilir. Bir süre sonra benim gibi acaba gerçekten  hediye mi, yoksa  hırsızlığı  gizleyen  bir ifade mi? diye düşünebilirsiniz? İşte size bu eserin  hikayesi, okuyun siz karar verin. “Bergamalı Hatip Mahmut tarlasında üç mermer küp dolusu Bizans  altını bulur. Altınları Bursa Osmanlı  sarayına  haber  verir ve hazineye  bağışlar. Kendisine küplerden birisini alması önerildiğinde hatıra olarak boş bir küp alır, altınları istemez. Padişah onu “paşalık” ünvanı  ve göz alabildiğine toprak bağışı ile ödüllendirir. Bu para I. Murat Beyazid tarafından İstanbul’un kuşatılmasında kullanılır.  Hatip Mahmut ve oğulları, torunları Bergama’ya hanlar, köprüler, hamamlar yaptırırlar. Bergama’da  Küplü Hamam olarak  bilinen hamamda üstü süvari desenleri işli Bizans küpü 430 yıl saklanır. Bu kıymetli eserin defalarca alıcısı çıkar: 1784’te İstanbul’daki Fransız elçisi küpü satın almak ister ama aile “hatıradır” deyip vermez; 19. yüzyılda bir Fransız arkeolog devleti adına küpü almak için çok para teklif eder, aile gene vermez. Bir türlü satın alınamayan küp efsane olur. Sonunda Fransa Kralı II. Louis rica edince, devrin padişahı II. Mahmut onu kıramaz, küp hediye olarak Fransa’ya gönderilir”. (Bergama yerel kaynakları) Küplü Hamam, o günden beri küpsüz. Meşhur küp ise Louvre Müzesi’nde kendi toprağından ayrı kalmanın hüznü içindedir.O küplerden desensiz olan biri de, İstanbul Ayasofya Müzesinde sergilenmektedir. Üçüncüsünün ise akibeti belli değildir.

Bir  başka  salonda,  Antakya’dan  kaçırılmış Paris’in altın elmayı  üç güzellerden  kime  vereceğini  gösteren mozaik pano ile mevsimler mozaiği panosu, Milet’ten  kaçırılmış şehir  girişi  kapısında  yer alan rölyefler, dört mükemmel karyatid, Charles Texier’in Louvre’a kazandırdığı Magnesia  Artemis  tapınağının kırk dört parça  yüksek  kabartmalı  rölyefi  ile  dört  adet  aslan başlı çörteni  görülebilir. Yaptığı bu hizmetlerden ötürü Texier’in adı duvarın başka bir yerine kocaman harflerle kazınarak onurlandırılmış.İslam eserleri  bölümünde  3919/2 -265 envanter numarası  ile sergilenen  İznik  işi  çini panonun hikayesi daha da ilginç. Sultan Abdülhamid’in, Albert Sorlin-Dorigny adındaki dişçisi Ayasofya Camii’nin avlusunda bulunan padişah türbeleri ile kütüphane binasını tamir etmek için izin talebinde bulunur.

Osmanlı Arşivleri’nde bulunan 4 Temmuz ve 10 Temmuz 1896 ile 14 Temmuz 1897 tarihli belgelerden anlaşıldığına göre  kendisine  restorasyon  izni  verilir. İkinci Selim türbesinin giriş kapısının sol tarafında bulunan ve 16. asır İznik çini sanatının en nadir örneklerinden biri olan duvar boyundaki koskoca panoyu “Fransa’ya gönderip temizleteceğim” diyerek bir güzel söker, Paris’e yollar, birkaç ay sonra sıradan bir Fransız çini atölyesinde imal ettirdiği sahtelerini getirip asıl panonun yerine duvara monte eder. Dişçi bununla da yetinmez. Türbelerden hepsi İznik çinisi olan başka panoları, kitabeleri ve bordürleri yerlerinden sökerek götürür ve yerlerine sahtelerini yerleştirir. İstediklerini alınca da İstanbul’dan ayrılıp memleketine döner ve çaldıklarını Louvre Müzesi’ne satar.

Bu  listede olmamasına  karşın Osmanlı yönetimi altındaki  Ege adası  Milos da bulunup kaçırılarak Louvre müzesine getirilen ve müzeye  büyük  bir  prestij  kazandıran Milo Venüsü’nden  söz etmek  gerekir. Milo Venüsü Leonardo’nun  Mona Lisa’sı ile birlikte  Louvre’un en ünlü  iki  eseridir. Milo Venüsü 1870 savaşını, Paris Commun ayaklanmasını  Louvre’un derinliklerinde meşe  ağacından  yapılmış bir tabutun içinde pamuklara  sarılmış  biçimde gömülü  olarak  izlemiştir. İhtilal sonrasında Venüs tekrar gömüldüğü yerden  çıkarılarak  yeniden gün ışığına  kavuşur. Venüs  şimdi  Louvre Antik Grek heykel galerisinin en  başında bu kadar görmüş  geçirmişliğin yarattığı kendinden  emin  gülümseme  ile  izleyicileri  karşılamaya devam ediyor.

Uzun yıllardan beri  verilen  hukuk  mücadelesi ile yurt  dışına  kaçırılan  çok  sayıda eser tekrar kendi  topraklarına  döndürülmüştür. Bu konuda Fransa nezdinde yapılan  girişimler Louvre müzesinin eserlerin satışının yasal olduğuna ilişkin ısrarı nedeniyle  sonuçsuz  kalmıştır. İşin garip  tarafı  Louvre Müzesinin  İslam eserleri  bölümünün şu andaki  yöneticisinin  Yunanistan ve Fransa’da sanat tarihi eğitimi alan, 25 yıldır Louvre Müzesi’nde Fransa Kültür Bakanlığı kadrosunda uzman olarak görev yapan  İlhan  Alemdar olduğunu öğrendiğimde; bir sanat  tarihçi  ve müzeci  olarak  gurur mu duysam, üzülsem  mi, sevinsem mi  karar  veremedim?

T.C. Kültür  Bakanlığı Yurt dışına  kaçırılan eserleri kaçırıldıkları yerlerde  kaçıran ülkeleri  teşhir  etme  kararı almıştır. Ayasofya Müzesine yolu düşenler levhası çalınan çini panonun önündeki bilgi panosunda şu  metni  okuyacaklardır.

“Osmanlı Devleti döneminde 1882 – 1896 yılları arasında Fransız uyruklu Albert Dorigny tarafından yapılan restorasyon çalışmaları sırasında burada bulunan ve 60 karodon oluşan 16. yüzyıl İznik çini pano şaheseri, restorasyonunun yapılması amacıyla Fransa, Paris’e götürülmüş ancak Sevr’de taklidi yapılarak geri getirilmiş ve aslının yerine monte edilmiştir. Bu durum tamamen güveni kötüye kullanma ve bir sanat hırsızlığı örneğidir. Şu an önünde bulunduğunuz bu çiniler asıllarının bir kopyasıdır. Orijinal çinilerimiz Fransa – Paris Louvre Müzesi’nde İslam Eserleri Seksiyonu’nda 3919/2 -265 envanter numarası  ile ‘Ayasofya Müzesi’nin haziresinde Sultan 2. Selim Türbesi’nin çinileri’ bilgisiyle sergilenmektedir”.

Osmanlı döneminde Osman Hamdi Bey’e kadar tarihi eser ve kültür mirasının önemi ne yazık ki anlaşılamamıştır. Halen  dünyanın  “en büyük açık hava müzesi”  konumunda olan olan ülkemiz, Batılı Emperyalist Ülkeler tarafından “yağmaya  açık kültür  varlığı havzası” olarak görülmüştür. Sahipsiz ve korumasız bırakılan zengin tarihi eserlerimiz ve kültür varlıklarımız Batılı gezginlerin, tacirlerin, devlet  adamlarının, müzelerin ve  müze  ajanlarının ilgisini  çekmiş, iştahını  kabartmıştır. Bu sonucunda ülkemiz  kültür  varlıkları  ve  tarihi  eserler ile ilgili ölçüsüz ve ahlaksızca bir yağmalanma süreci yaşamıştır. Bunun önüne geçilmesi tarihi eser, kültür varlığı ve müzelerin  önemini başta  çocuklarımız  ve  gençlerimiz  olmak üzere  bütün  vatandaşlarımıza  öğretilmesi ile  mümkündür. Bu aynı  zamanda Atatürk’ün “Vatan sahibi  olmak demek ;bir toprak parçası üzerinde  yaşamak demek  değildir,o toprağın altında , üstünde  sizden  önce  yaşayanları bilmek, tanımak  ve onların  bıraktıklarına  sahip olmak demektir” sözü ile  bizlere bırakılmış milli  bir  görevdir.

*Trabzon Üniversitesi  Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü  Öğr.Gör. Kadir Şişinoğlu

 

 

The following two tabs change content below.

Kadir Şişginoğlu

KADİR ŞİŞGİNOĞLU 1962 yılında Sungurlu'da doğdu. 1983 yılında Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. 12 yıl resim-iş öğretmenliğinden sonra 1995 yılında KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Resim Bölümüne Öğretim Görevlisi olarak atandı.2000 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Halen üniversitedeki görevine devam etmektedir. 29 kişisel sergi açtı, 500 kadar grup, yarışmalı ve karma sergilere katıldı. Ulusal düzeyde katıldığı yarışmalardan altı ödül kazandı. 2012 yılında GÖRSED (Görsel Sanat Eğitimcileri Derneği) tarafından "yılın sanat eğitimcisi" ödülü verildi. Yurt dışı , yurt içinde bazı resmi - özel koleksiyonlarda eserleri yer aldı. On altısı uluslararası , otuz sanat çalıştayına davet edildi. Ulusal sanat projelerinde yer aldı. Yirmi iki ülkede beş yüzün üzerinde müze ve müze eğitim programlarını inceledi. Türkiye’de on bir ayrı kentte ve KKTC Gazimağusa’da Kent Kültürü ve Müzeler , Müze Kültürü konulu toplam yirmi yedi konferansa çağrıldı. Yayınlanmış şiir, öykü, deneme , sanat yazıları ile "Müze Kültürü ve Eğitimi" isimli bir kitabı bulunmaktadır.2015 sanatta 30. yılı nedeniyle hakkında Kıyı yayınlarınca “Dost Elinden Dost Dilinden Kadir ŞİŞGİNOĞLU” isimli bir kitap yayınlanmıştır. BRHD, GÖRSED ,ANKÜSAD Dernekleri ile SANATIM dergisi yayın kurulu üyesidir.
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.