Murat Oğuz ROTHKO ESERİ

ROTHKO’NUN ESERİ 46,5 MİLYON DOLARA SATILDI!

ÇOK PARANIZ OLSAYDI …

ESERİ SATIN ALIR MIYDINIZ? 

“Mark Rothko’nun ‘Adsız (Sarı ve Mavi)’ adlı eseri, New York‘ta düzenlenen Sotheby’s Müzayede Evi’ndeki açık artırmada 46,5 milyon dolara satıldı.” Aslında bu haber yeni bir haber değil. Eserin satışı 2015 yılında gerçekleşmiş fakat şu aralar sosyal medyada dolaşıma girdiği için yeniden gündem olmuştur.

Bu haber, sanat camiasını ikiye ayırmış durumda:

Kimi hak ettiği değeri gördüğünü söylüyor; kimi de sanatsal değerinin olmadığını düşünüyor.

Rothko’nun eseri neden değerlidir?

-Rothko, Soyut Ekspresyonizm akımının önemli bir temsilcisidir.

-Sadece bir rengin tek başına veya başka bir renkle beraber büyük yüzeyde alımlayıcıyı etkileyebileceğini bizlere göstermiştir.

-Bir gram sarı ile bir kilo sarının aynı sarı olmadığını soyut bir resimde somut olarak göstermiştir.

-İlk o yapmıştır.

-İki renk arasında plastik değerler, pasajlar vardır.

-Dünya resim sanatını özümseyen bir ressamdır.

-İlk dönem figüratif resimlerinden de anlaşılacağı gibi resim yeteneği vardır.

Rothko’nun eseri neden değersizdir?

-Plastik ögeler zayıftır ve dekoratif etkidedir.

-Eserde ustalık ve yetenek görülmemektedir.

-Basit ve yalın olması sebebiyle hiç yeteneği olmayan insanların da bu resmi yapabiliyor olması mümkündür.

-Biçimin taşıdığı içerik yükünün yoksulluğu nedeniyle izleyiciler istedikleri düzeyde anlam bulamamaktadır.

-Emek asgari düzeydedir.

Rothko’yu bu kadar değerli yapan ya da değersiz yapan nedir? Bu sorunun cevabını verebilmek için ressamın hayat hikâyesi ve yaşadığı döneme kısaca bakalım:

1903 doğumlu, asıl adı Markus Yakovlevich Rothkowitz olan Marth Rotko, 1913 yılında Letonya’dan ABD’ye göç etmiş Yahudi bir göçmen çocuğudur. Erken yaşta babasını kaybetmiş, yoksulluk çekmiş, geçimini kuryelik ve garsonluk gibi işlerle kazanmıştır.  Parsons Tasarım Okulu’nda eğitim almıştır. Türkiyeli, Van doğumlu, Ermeni asıllı ressam Arshile Gorky‘nin etkisi altında kalmıştır. Emekten yana dünya görüşüne sahiptir. Hocası Gorky gibi o da intihar ederek 66 yaşında hayata veda etmiştir. Rothko, ilk döneminde figüratif resimler yapmışsa da daha sonra büyük tuvaller üzerine çalışmalara yönelmiş ve tek renk zemin üzerine renkli dikdörtgen resimleriyle tanınmıştır.

  1. yüzyılda fotoğraf makinesinin icadıyla beraber resim sanatının seyri de değişmiştir. O güne kadar doğayı taklit etmeye çalışan ressamlar, fotoğraf makinesiyle rekabetten vazgeçerek yeni arayışlar içerisine girmişlerdir. Deformasyon, soyutlama, görünenin ötesini arama, hazır nesneler kullanmak gibi birçok yenilikler yapılmış; resim sanatı başka bir boyuta taşınmıştır. Değişen yeni dünya düzeninde sosyalist blok ve kapitalist blok arasındaki rekabet gittikçe kızışmış, sanat felsefesinde de kutuplaşmalar yaşanmıştır. Dünya savaşlarının yarattığı yıkım, faşist yönetimlerin sanata müdahalesi, sanatın merkezinin Paris’ten New York’a taşınması sanatı kökten etkilemiştir. Sosyalist blok; sanatçılara Toplumcu Gerçekçiliğin uysal kurallarını dayatarak resim sanatını edebiyatın dili ve gölgesi altına alarak sınırlandırmış, buna karşılık kapitalist blok ise ressamlara Lirik Soyutlama modelini dayatmıştır.

Resmin dili öteki sanatlara göre oldukça sınırlıdır. Örneğin edebiyat gibi geniş imkânlara sahip değildir. Bazı avangart sanatçılar; bilerek ya da bilmeyerek resmin dilini daha da sınırlandırmış, içeriği çıkarmış, sanatı korkunç derecede yoksullaştırarak kapitalizmin hizmetine sunmuştur. Kimi sanatçılar; hazır nesne kullanarak sadece anlama önem vermiş, kimi renk sınırlamasına giderek dikey-yatay çizgilerle resimler yapmış, kimi tartışmalara yol açmasın diye anlamı çıkarmış, kimi yeteneği çıkarmış, kimi ustalığı çıkarmış, kimi güzeli çıkarmış, kimi konuyu çıkarmış, kimi de ressamı ve tuvali çıkararak izleyiciyi bir galerinin boş duvarlarıyla baş başa bırakmıştır. En son, izleyiciler de çıkarılarak geriye kocaman bir hiç kalmıştır. Sanatın yoksullaştırılması kuşkusuz diğer sanatlarda da yaşanmıştır fakat en çok resim camiasında itibar görmüştür. Çünkü resim sanatı sermayeye muhtaçtır. Kapitalistler, istedikleri takdirde bir sanatçının atığını bile göklere çıkarıp müzenin başköşesine koyabilirler.

Neo-dadacı akımın temsilcisi, boş beyaz tuval resimleriyle tanınan ressam Robert Rauschenberg‘den etkilenen John Cage’in 4’33” adlı eseri; hiçbir enstrümanın çalınmadığı, müziksiz, notasız geçen 4 dakika 33 saniyeden oluşmaktadır. Bir konser salonunda bu eserin icra edildiğini düşünün. Kuşkusuz, ilk olarak dinlendiğinde bir şaşkınlık oluşturacağı kesindir fakat ikinci kez dinlendiğinde sıkıcı, keyifsiz bir etki yaratacağı da kaçınılmazdır. Buna karşılık Rodrigo’nun Gitar Konçertosu, yüzlerce kez dinlense de değerinden hiçbir şey kaybetmez. Müzikseverlerin pek çoğu, John Cage’in, 4’33” adlı eserini duymamıştır bile. Çünkü müzik camiası, içinden yeteneğin çıkarıldığı hiçbir esere itibar etmez. Düşünsenize, bin sayfalık bir roman yazdığınızı söylüyorsunuz fakat içinde bir tek cümle, bir tek sözcük ve bir tek harf bulunmuyor. Hangi yayınevi bu romanı yayımlar? Yayımlansa bile kim satın alıp okur?

Sanat sadece şaşırtmak değildir. Duvarları süsleyen salt dekoratif bir eşya da değildir. Sanat, bir duygu v düşüncenin başkalarına iletilmesini sağlayan psikolojik bir gereksinimdir.

Gombrich’in inci örneğini anımsayalım: İncinin istiridye içerisinde oluşması aslında istiridyenin bir çeşit kendini koruma mekanizmasından kaynaklanır. İstiridye, içine düşen kum tanesini sedef minerali ile sarmalayarak kendisini korumaya alır. Yaklaşık yedi yıl sonra parlak ve mükemmel bir biçim ortaya çıkarır. Bizler, istiridyenin inciyi yapma amacına değil de amacının ortaya çıkardığı sonuca hayran kalırız. Ernst Gombrich, “Eğer bir şey, ona duyduğumuz hayranlıktan dolayı, yapıtın gerçek amacını sormayı unutturacak kadar mükemmel yapılmışsa o zaman ‘sanat’tan söz edebiliriz.” demiştir.

Bir resme değer verip vermemek sanatı nasıl tanımladığımızla ilgilidir. Eser, sizin sanat anlayışınızla örtüşüyorsa değerlidir. Bana göre bir sanat eseri; ister soyut olsun ister somut olsun, konulu ya da konusuz olsun, hangi anlayışta olursa olsun, tek başına sanatçısına hayranlık duymamızı sağlayacak kadar mükemmel olmalıdır. Sanatla, sevgiyle…

Şubat 2022 / Murat Oğuz

The following two tabs change content below.
Umberto Eco'nun bir sözü vardır: "Mutlu insanın hikâyesi olmaz." der. Öteki yerde doğdum ben. Resim denen şeyi, titrek bir gaz lambasının aydınlattığı kederli kış gecelerinde, annemin yorgun dizleri üzerine başımı koyup usulca dinlediğim Acem masallarında gördüm ilk. Beni resim yapmaya iten şey neydi? Hiçlik mi? Var olma isteği mi? Yoksa ürkekliğim mi? Resim yapmaya başladığımda, yüreğimin derinliğinde, mavi bir gökyüzü parçası gördüm. Ve sonra geçmiş zamanın hüznünü fırçam ile boyadım. Gözün gördüğünü değil, ötesini aradım. Bazen bir şiire resim yaptım, bazen bir resme şiir yazdım. Meluli gibi "Gülün mürşidi çoğ idi, vardım bir dikene talip oldum." deyip sineklere mürid oldum. Figürlerim ile bazen sessiz bir ızdırap içine girdim bazen de hüzünlendim. Sonra kuzgun bedeni ile çığlık attım resimlerimde. Ve sonra... Yırtıldı sessizlik! Yırtıldı zaman! Kara kuşun çığlığıyla! ....................................................................................................................................................................................... Murat Oğuz, 1975 yılında doğdu. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Resim Anasanat Dalında öğrenim gördü. Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı bünyesinde çeşitli ders kitapları tasarlayarak, fotoğraf, karikatür, grafik ve illüstrasyon çalışmaları yaptı. Yurt içinde dokuz kişisel resim sergisi açtı. Ayrıca çok sayıda karma sergi ve fuarda yer aldı. Çalışmalarına Antalya'da devam etmektedir.

Son Yazıları Murat Oğuz (tüm yazıları)

BU SAYFAYI PAYLAŞ

.