PRİMİTİF TOPLULUKLARIN SANAT ETKİLERİ – Işıl Savaşer

PRİMİTİF TOPLULUKLARIN SANAT ETKİLERİ

Dr. Işıl Savaşer

Tarih boyunca ne kadar geriye gitmiş olsak sanata hizmet ettiğine inanılan amaçlar belirgin, ancak bir o kadar da garip görülmektedir. Yaşanılan kentlerden uzaklaşarak köylere giderek, hatta kendi uygarlaşmış ilkelerimizden ayrılarak çok uzaklardaki atalarımızınkine yakın şartlarda yaşayan topluluklar arasına girsek, aynı durumla karşılaşırız.

Bizler, bu topluluklara bizlerden daha basit oldukları için değil, onların düşünme biçimlerinin bizlerden çoğu zaman daha karışık olduğu için ve tüm insanlığın geldiği ilk koşullara yakın oldukları için ‘ilkel topluluklar’ demekteyiz.

Dillerin nasıl doğduğunu bilemediğimiz gibi, sanatın da doğuşunu bilememekteyiz. Eğer barınak, tapınma, heykel, resim ya da dokuma gibi etkinlikleri sanat olarak düşünürsek, yeryüzünde sanatçının bulunmadığı tek bir topluluğun olmadığını bilmemiz gerekmektedir. Sanat dallarında verilen ürünler yalnızca sanat eserleri değil, belirli görevleri olan objeler sayılmakta idi.

İlkel insanlar için bir imge ve bir kulübe arasında fayda açısından ayırım yoktur. Kulübeleri onları rüzgardan, yağmurdan, güneşten ve ruhlardan korur. İmgeler ise, onları doğal güçler kadar gerçek olan diğer güçlere karşı da korumuşlardır.

İlkel topluluklarda heykel ve resimler büyüsel amaçlarla kullanılmıştır. İlkel toplulukların düşünce tarzını anlamaya çalışmadan, onların imgelerini güç dolu nesneler olarak görmeye iten yaşantılarını kavramadan, sanatın da bu yabansı başlangıcını anlamada eksiklik olacaktır.

İlkel toplulukların yapmış oldukları resimler insan becerisinin en eski izlerindendir. Günümüzde ilk soyut desen örnekleri olarak sayılmaktadır.

Bu resimler 19 yüzyılda İspanya’da ve Güney Fransa’da mağara duvarları ve kayalar üzerinde ilk kez görüldüklerinde, arkeologlar gerçeğe çok benzeyen bu hayvanların buzul çağı insanlarınca yapılmış olduğuna inanamamışlardır.

Zamanla bu bölgelerde bulunan kemik ve taştan yapılmış kaba araçlar, bu bizon, mamut ve geyik resimlerini onları avlayan, bu yüzden de onları bilen insanların resmettiğini kesin bir şekilde ortaya koymuşlardır. Lascaux mağarası’nın dışındaki çok az yerdeki çizimler net bir şekilde dağılmışlar, genellikle birbirlerinin üzerine düzensiz biçimde boyanmış veya kazanmışlardır.

Bu bulgular, resim, çizim yapmanın insana güç verdiğine ilişkin evrensel bir inanışın en eski örnekleri olduğunu göstermektedir. İlkel sanat denirken, buradaki ‘ilkel’ sözcüğü, o sanatçıların kendi zanaatlarına ait bilgilerinin ilkelliği anlamına gelmemektedir.

Tam tersine, sepet örme, oymacılık, deri sepileme ve maden işlemede önemli becerilere ulaştıklarını göstermektedir. Örneğin, Yeni Zelanda’da yaşayan Maoriler tahta oymacılıkta gerçekten çok önemli eserler yaratmışlardır. Onların bizlerden farklı olan yanları ise zanaatsal düzeyleri değil, düşünce tarzları olmuştur. Aslında, sanatın tüm tarihi sürekli gelişme gösteren teknik ile yetkinleşmenin tarihi değil, değişen düşünce tarzının ve kuralların tarihidir.

Sözünü ettiğimiz bu topluluklar şüphesiz sözcüğünün anlamındaki gibi ilkel değildirler. 16.yüzyılda Portekizli ve İspanyol istilacılar geldiklerinde, Peru’da İnkalar, Meksika’da Aztekler uçsuz bucaksız topraklarda hakimiyet sürmekteydiler. İlk yüzyıllarda Orta Amerika’da Maya’ların kentler kurdukları ve ilkel denilemeyecek yazı ve zaman ölçüm, yani takvim sistemini geliştirmiş oldukları bilinmektedir. Nijerya zencilerinde görüldüğü gibi, Colombo öncesi Amerika halkları da insan yüzünü gerçeğine çok benzer biçimde imgeleştirme yeteneğine sahip olmuşlardır. Peruluların, kap kacağa insan başı biçimi vererek eserler ettikleri bilinmektedir.

 

Yeryüzünün her yerinde bir sanat biçimi mutlaka bulunmaktadır. Ancak, sanat tarihi Güney Fransa’nın mağaralarında ya da Kuzey Amerika yerlileri arasında başlamamıştır Bu yabansı başlangıçları günümüze bağlayacak kültür kalıntıları da bulunmamaktadır. Bu primitif sanatların tüm sanat tarihi boyunca sanatı ve sanatçıları da etkilemiş olduğu bilinmektedir. Modern sanatçıların pek çoğunun ilkel sanatların saf ve dışavurumcu enerjisinden etkilendiği bilinmektedir.

 

20.yüzyılda pek çok sanatçı ve sanat akımları ilkel sanatlardan etkilenmiştir. 20. yüzyılda modern sanat akımları incelerken, özellikle Kübizm akımının (1908-1918) doğuşunu etkileyen en önemli etmenler arasında bulunduğunu görmekteyiz. İlkel toplulukların dinsel törenleri, müzikleri, totemler, sanatçıları etkilemiş ve etkileri eserlerine yansımıştır. Müziğin temelinin de bu dinsel törenlerden kaynaklandığı ifade edilmektedir.

Kaynakça 

  • Gombric, E. H., Sanatın Öyküsü, Çev. Erol Erduran, Ömer Erduran, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004
  • Tunalı, İ., Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2013
  • Mülayim, S., Sanata Giriş, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 2013

 

 

 

 

 

The following two tabs change content below.

IŞIL SAVAŞER

Sanatçı İstanbul’da doğdu. Beşiktaş Anadolu Lisesi mezunudur. İstanbul Üniversitesiİnsan Biyolojisi – Biyokimya bölümünü bitirdi. Mimar Sinan Üniversitesi Plastik Sanatlar Resim bölümünden Prof. Dr. Cihat Aral sonra Doç. Dr. Yiğit Aral atölyesinde uzun yıllar çalıştı. Klasik resim eğitimi ile birlikte resim sanatı tarihi dersleri almıştır. Yeditepe Üniversitesi G.S.F Yüksek Lisansını tezini başarıyla tamamlamıştır. Yeditepe Üniversitesi'nde Doktora tezini yüksek onur derecesiyle ve birincilikle bitirmiştir. Türkiye Ressamlar Derneği üyesidir. Sanatçı Lebriz.com üyesidir. UNESCO üyesidir. İngilizce bilmektedir. Dr. Öğretim Üyesidir. Medipol Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık fakültesinde öğretim üyeliği yapmaktadır. Kavramsal Sanat & Enstalasyon ve Yaratıcı Çizim & İllustrasyon derslerini vermektedir. Plastik çalışmalarının yanı sıra sanat yazarlığı ve sanat eleştirmenliği yapmaktadır. Çeşitli uluslararası internet sitelerinde ve bazı basılı sanat yayınlarında makaleleri yayınlanmaktadır.
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.