Mavi-Beyaz Köpükler İçinde KIZKALESİ

“Mavi beyaz köpük köpük dalgalar içinde peri kızı gibi duran Kızkalesi’nin seyrine dalıp, taşları üçer-beşer sektirerek atarken denize, adeta ele avuca sığmayan bir çocuk oluyoruz. Bulutlara mı dokunsak yoksa ip cambazı gibi suyun üzerinde mi yürüsek…”

Silifke denilince, Erdemli – Korykos sahillerinin hemen karşısında yer alan ve adını da adadaki kaleden alan Kızkalesi Beldesi geliyor aklıma… Belde, Güney Akdeniz sahillerine yaptığımız gezi rotamızda ‘mutlaka görülmesi gereken yerler’ listemizin en başındaydı. Ama aksilik o ki adam boyu dalgaların olduğu bir güne denk gelmişti gezimiz. Bu yüzden kaleye ayak basamadık! Yaz sonuydu ve dönem itibariyle de sert rüzgarların ve bol yağışların olması normaldi. Ama Kızkalesi’nde gezip görülecek yerler bir tek denizdeki bu kale ile sınırlı değildi! Kentin keşfedilmeyi bekleyen biri karada, diğeri ise kıyıdan 200 metre açıkta bir adacığın üzerinde kurulu iki kalesi ve çevresinde pek çok antik yerleşimler vardı.

MEDENİYETLERİN BULUŞTUĞU KENT

Turumuza başlamadan önce tarihin tozlu sayfalarında bir yolculuğa çıkmakta fayda var. Ünlü tarihçi Herodot’a göre kent, Georges adında Kıbrıslı bir prens tarafından kurulmuş. Yapılan kazılar ise antik kentin İ.Ö. 4. yüzyılda Yunanistan’dan gelen kolonistler tarafından kurulduğunu gösteriyor. Seleukhoslar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Ermeniler, Fransızlar, Karamanlılar ve Osmanlıların hakimiyetinde kalan kent, coğrafi konumundan dolayı hep önemli bir yerleşim bölgesi olmuş.

Bizanslılar döneminde Arap saldırılarına karşı surlarla çevrilen, akabinde de Selçuklular ile Klikya Ermeni Krallığı’nın önemli bir ticaret limanı olan kent, bu dönemde Ceneviz ve Venedik gemilerinin uğrak limanı durumuna gelmiş. Ermenilerin 14. yüzyılda artan Karamanoğlu saldırıları nedeniyle Kıbrıs Krallığı’na sattığı Kızkalesi, takvimler 1448 yılını gösterdiğinde ise Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından ele geçirilmiş.

Antikçağ yazarlarından Strabon’un söylediğine göre, kale yapılmadan önce bu adayı korsanlar barınak olarak kullanıyormuş. Bizanslılar döneminden kalan kale, 1448 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından ele geçirildikten sonra ciddi onarım görmüş. 1471’de Osmanlıların eline geçen Kızkalesi, bu dönemde önemini kaybetmeye başlamış. Cem Sultan, 1482 yılında, Rodos Şövalyeleri’nin yolladığı gemiye binmeden önce bir süre burada kalmış.

İçinde bir kilise kalıntısı bulunan kale, denizden gelecek saldırıları engellemek amacıyla yapılmış. Kalenin dış çevre uzunluğu ise 192 metre imiş.

TAŞ DÖŞEMELİ YOLLARDA YÜRÜRKEN…

Antik çağların esintilerine kapılıp, taşlara ve kayalara çarparak gelen su zerreciklerine aldırmadan, dalgaların acımazsızca dövdüğü güney surlarından Akdeniz’i seyrediyoruz. Ve ardından diğer karadaki kaleye doğru sahilden karşıya geçip; kahveler, pansiyonların arasından önce ana caddeyi dolaşıyoruz. Kayalara oyulan oda mezarlarının bulunduğu yamacı dolaştıktan sonra da ana kaleye giriyoruz.

Kalenin kıyı boyuna merdivenlerden inerek geçiyoruz. Korykos kent kalıntıları, Korykos Kalesi’nin kuzeydoğusuna doğru geniş bir alana yayılıyor. Kalenin hemen yanından geçen karayolu, kalıntıları ikiye bölüyor. Bir bölümü yıkılmış olsa da iç ve dış surlar, kiliseler, sarnıçlardan geriye kalanlara bakıyoruz. Su kemerleri, kaya mezarları, lahitler ve taş döşemeli Roma yolları kısmen ayakta kalmış.

Kare planlı kale, iç içe iki sıra surdan oluşuyor. Etrafı hendekle çevrilmiş. Antik çağda kaleye giriş bugün mevcut olmayan hareketli bir köprüyle sağlanmaktaymış. Bugünkü haliyle kale, tipik Orta Çağ mimari özelliklerinde…

Akşam güneşi değince yüzüne nasıl da kızarıyor yanakları al al öyle…

LİMON KOKULARININ EŞLİĞİNDE GEÇMİŞE DÖNÜŞ

Mis gibi portakal, limon kokuları arasından, kalenin doğusundaki limon bahçelerinden geçiyoruz. İçinde futbol oynamaya müsait kocaman bir alanın içinde, dev antik su deposunda bir tur atıyoruz. Tepedeki kiliselere yöneldiğimizde taş döşeli Kutsal Yol’da ve vadide yürürken, sanki adım adım geçmişe gidiyoruz. Yol boyunca dizilmiş lahitleri, 6. yüzyıldan kalma kiliseleri ve tepedeki kuleyi keşfe çıkıyoruz.

Günbatımını seyretmek üzere Kızkalesi’ne geri dönerken, antik kent gözümde canlanıyor ve kendimi çağlar öncesinde buluyorum. Yanık tenli insanlar ve hummalı bir kalabalık içinde, kıyıda kızağa çekilmiş tek yelkenli gemiyi nasırlı elleriyle onaranlar, kalenin kuzey doğusunda demir-bakır döven işçiler, gümüş ve altın takılara hünerlerini kazıyanlar, zanaatkâr kuyumcular, öte yanda çömlekçi atölyeleri, dokumacılar, sırtlarında çeşitli yükler, limandaki gemiye inip binenler… Diğer yanda limanın üst tarafında tapınakta çalışan işçileri, sütunlu bir caddenin kenarında toplanmış aralarında hararetle konuşan Korykos’lu keten tüccarları; çeşmeden su içen yabancılar, seyyahlar, caddenin öte yanında bir berber, hemen arkasında zeytinyağı, şarap, meyve satıcıları…

“Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli”
Akşamüstü, tümüyle kızıl bir renk almış gök kubbenin altında deniz ve ışıkla oynaşan taşlar ve açıktaki kale, bize estetik duygularla dolu anlar yaşatıyor. Güneşin kızıllığı alabildiğine parlarken, Kızkalesi’ni seyrediyoruz uzaktan…

Kale, eski çağların içinden süzülüp gelen, saçları rüzgârlara karışmış, ıslak perçemleri yüzüne düşmüş, ahu bakışlı bir kız kadar güzel… “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” diyoruz ve gün batıncaya değin Kızkalesi’ni seyrediyoruz.

Kuma yazıyoruz adımızı, hiç silinmesin diye 🙂 Nasılsa Kızkalesi şahit bize, biz de Kızkalesine! Ve anlattıkları efsaneleri dinliyoruz bir de can kulağı ile…

Vakti zamanında, Korykos’ta yaşayan krallardan biri, bir kız çocuğu olsun diye gece gündüz Tanrı’ya yakarmaktadır. Sonunda dileği yerine gelir ve bir kızı olur. Kız büyüdükçe güzelliği ve yardımseverliği ile herkesin sevgisini kazanır. Günlerden bir gün kente bir falcı gelir. Kral onu saraya çağırtır, kızının geleceğini öğrenmek ister. Falcı prensesin eline bakınca irkilir ama bir şey söylemez. Kral zorlayınca; “Kralım, kızınızı bir yılan sokacak, bu yazgıyı hiçbir şey bozamayacak. Siz dahi engel olamayacaksınız!” deyip oradan ayrılır.

Kral, kızını bu kötü gelecekten kurtaracak bir plan düşünmeye koyulur ve aklına güzel bir fikir gelir. Denizin ortasına bir kale yaptıracaktır. Kızını da oraya yerleştirecektir. Yılan sudan geçemeyeceğine göre de kızı kurtulacaktır. Hemen bu fikrin gerçekleşmesi için planlar hazırlar ve bugünkü Kızkalesi’nin bulunduğu yerde binanın yapımına başlanır. Aradan yıllar geçer ve sonunda Kral’ın istediği Kale ortaya çıkar. Artık kızı güvendedir, daima kalede oturtmakta, karşı tarafa yani karaya hiç geçirtmemektedir.

Kralın kızı 19 yaşını tamamlayınca onun şerefine kalede eğlenceler tertip edilir. Bu eğlencelere davet edilen bir köylü kadın da hediye olmak üzere, bağındaki nefis üzümlerden bir sepet dolusu getirir. Fakat kader bu ya, kadın üzümleri doldururken, dalgınlığından istifade ederek sepetin içine gizlenen yılanı görmez. Üzümü çok seven beyin kızı da bu sepeti doğruca odasına çıkarttırır. Misafirler gittikten sonra odasına çıkan genç kız, çok sevdiği üzümlerden yemeye başlar. Fakat tam bu sırada sepetin içinden çıkan yılan kızcağızı sokar ve ölümüne sebep olur.

Birbirine benzer birçok efsane duymuştuk, bu da onlardan biri gibi geldi bana… Kızkulesi efsanesi gibi Kızkalesi’nin de bu hüzünlü hikâyesi bizi düşündürüyor doğrusu! Tıpkı 12 Havariler, 7 Uyurlar’ın birbirine benzer hikâyelerine değişik coğrafyalarda da rastladığımız gibi. Ve anlıyoruz ki, kral da olsan padişah da, gücünü ve saltanatını her tür kötülükten korumak adına etrafını kaleler ve ordularla da donatsan, o makûs talihinin önüne geçemiyor hiçbir insan…

Esin Bozdemir

The following two tabs change content below.
Esin Bozdemir Balıkesir doğumluyum. Gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak hayatımın kısa bir çocukluk dönemi Almanya’da, bir dönemi de eğitim amacıyla Londra’da geçti. Burada dil ve marketing eğitimi aldım. Profesyonel iş hayatım ise İstanbul’da çeşitli özel sektörlerin marketing, halkla ilişkiler ve yönetim kadrolarında çalıştım. Eğitim ve iş hayatıma bağlı olarak yurt dışı seyahatlerim beni farklı coğrafyalardan, farklı kültürlerden insanlarla tanıştırdı. Bu durum benim hayata bakışımı şekillendirdi. 2009 yılından itibaren ‘İzler ve Yansımalar’ adı altındaki bloğumda kültür-sanat, seyahat ve yaşama dair yazılar yazmaktayım. Bunun yanı sıra resim sanatında da çalışmalarımı aralıksız sürdürmekteyim. https://www.instagram.com/esin_bozdemir_art/ https://www.instagram.com/izlerveyansimalar/ https://www.esinbozdemir.art/
BU SAYFAYI PAYLAŞ

.